19 Eylül 2013 Perşembe

Anasının koynundan koparılmış



Gambiya’da ikinci ayımı doldururken bu ülkenin tarihi, sosyo-kültürel ve politik yapısı hakkında konuşmak için artık kendimi daha donanımlı hissediyorum. İnsanları, adetlerini, çevreyi tanıdıkça anlatacak çok şey birikiyor. Hatta henüz Gambiya sınırları dışına çıkıp çevre ülkeleri ziyaret etmemiş olsam da, Gambiya üzerinden Afrika genelinde birçok hikaye anlatabileceğimi görüyorum. Nasıl derseniz, Gambiyalılar, ya da burada tanıştığım, Senegalli, Burkina Fasolu, Guinea Bissaulu, Angolalı, Nijeryalı kim varsa, hepsinin vurgu yaptığı önemli bir nokta var: Afrikalı olmak. Önce Afrikalı kimlikleri geliyor; ondan sonra ait oldukları kabile. Gambiyalı, Senegalli ya da Nijeryalı olmak ise en sonda…
Gambiyalılar da diğer Afrikalılar gibi, kendi tarihlerine ait pek az şey biliyor ve anlatabiliyorlar. En fazla 3-400 yıl önce ülkelerini sömürgeleştiren devletlerden ve kabilelerinin hangi bölgede yaşadığından bahsediyorlar. Nedeni ise basit. Ataları, yüzyıllar boyunca küçük, kabileler halinde bu koskoca kıtanın bir bölgesinden diğerine, iklim şartlarının elverdiği ölçüde göçüp durmuşlar. Kadim Etiyopya veya Mali imparatorlukları gibi birkaç ülke/bölgenin dışında genellikle tarihleri yazıya dökülmemiş. Ve ne zaman ki sömürgeciler gelmiş, o zaman bugünkü sınırlar çizilmeye başlanmış. Sınırlar çizilmeden çok önce kabileler birbirleriyle karıştığı, evlendiği, kaynaştığı için aslında örneğin bugün Senegal’de yaşayan topluluklarla Gambiya’da yaşayanların kökeninde bir farklılık yok. Mandinkalar, Woloflar, Fulalar tüm bölgeye yayılmış durumda. Yalnızca Senegalli eski Fransız sömürgesi olduğu için Fransızca, Gambiyalı İngiliz sömürgesi olduğu için İngilizce konuşuyor, hepsi bu.
Afrika’ya ait en belirgin ayrım, Sahra üstü ve altı ülkeleri olarak ortaya çıkıyor. Sahra çölünün üstündeki Fas, Libya, Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkeleri Arap ve Müslüman kimliğini taşırken hem kültürel hem tarihsel anlamda Sahra altı Afrikasından ayrılıyorlar. Ben tabi içinde bulunduğum coğrafya itibariyle size, Sahra altı Afrikasını anlatmaya çalışacağım.
Gambiya ya da Batı Afrika kıyılarından bahsederken sanırım, ilk anlatılması gereken olgu kölelik. Özellikle Gambiya Nehri’nin Atlantik Okyanusu’na döküldüğü nokta, yüzyıllar boyunca Afrika’dan Amerika ve Avrupa’ya gerçekleştirilen köle ticaretinin merkezi olmuş. Yalnız birçok kişinin tahminlerinin aksine, kölelik Afrika’da “Batılı Sömürgeciler” aracılığıyla başlamamış. Portekiz, İngiliz, Fransızlar ve hatta (Doğu Afrika’da) Türkler ve Araplar, bu topraklara elbette doğal kaynaklardan “faydalanmak” için gelmişler. Geldiklerinde bir bakmışlar ki kabileler arasında insan ticareti diye bir şey var. “Eh, bundan da faydalanalım bari” demişler. 300 yıl boyunca İngiliz ve Fransızlar bu bölgeden 3 milyondan fazla köle taşımış. Onlar gelmeden önce kuzeyden inen Müslüman tacirlerin ve kabilelerin kendi aralarındaki insan ticaretinin boyutlarını ise bilemiyoruz. Milyonlarca kölenin kıtalararası ticaretinden sonra İngiltere, 1807’de köleliği kaldırdığını ilan etmiş. Ancak köleliğin tamamen ortadan kalkması 1900’lerin başını bulmuş.
Busumbala

Bugün Gambiya’nın pek çok köşesinde, hala köleliğin izlerini sürmek mümkün. Bazı yerleşim yerlerinin isimleri bile, kölelik yüzünden birbirinden ayrı düşmüş aileleri/insanları yadediyor. Yaşadığım şehir Brikama’nın 15-20 kilometre ötesinde bulunan “Busumbala” köyü,  bu yerleşimler için yerinde bir örnek. Mandinka dilinde Busumbala, “anasının koynundan koparılmış” anlamına geliyor.  Ama, Gambiya’da geçmişin kara lekesi köleliği anmak için en önemli yer, başkent Banjul açıklarındaki James Adası. Bugün, Kunta Kinteh Adası olarak anılan yer, İngiliz gemilerinin köle taşımak için sığındıkları, Afrika’nın en büyük limanıymış.
"Kökler" dizi, Kunta Kinteh 

Belki yaşı 40 ve üzeri olanlar, yıllar önce TRT’de de yayınlanmış olan “Kökler” isimli diziyi anımsarlar…
Aynı isimli kitaptan esinlenerek çekilmiş olan dizi, Kunta Kinteh isimli bir Gambiyalının, köyünden kaçırılarak Amerika’ya götürülmesini ve köklerinden koparılışının acıklı hikayesini, etkileyici bir dille anlatıyordu. Dizinin dünya çapında üne kavuşmasından sonra, elbette turist çekmek için, adanın adı Kunta Kinteh olarak değiştirilmiş. Kunta Kinteh, sanılanın aksine kurgu bir karakter değil, gerçek bir kişi. Ama isterseniz Kunta Kinteh’nin hikayesini, ada ziyaretiyle birlikte, bir başka yazıda anlatayım…
Gambiya gibi tüm Afrika’da kölelik, yüzyıllar boyunca devam etmiş. İzleri artık dünyanın dört köşesine yayılmış durumda. Gambiya’nın komşularından biri olan Guinea Bissau’da konuşulan dillerden biri olan Creole, bugün başkalaşım geçirmiş olsa da, Okyanus’un karşı kıyısında, Karayipler ve Brezilya’da konuşulmaya devam ediyor. Bu akrabalık dolayısıyla Gambiyalılar, -yine bir başka yazının konusu olacak- Kora sazıyla çalınan özgün müziklerinin yanı sıra, Jamaica’dan dünyaya yayılan reggea’nin de sıkı takipçileri. Burada “Bu müziği yerinde dinlemek için ölmeden önce mutlaka Jamaica’ya gitmek istiyorum” diyen pek çok kişi tanıdım.
Kölelik Gambiya’da 1907’de kaldırılmış ama sömürü düzeni başka biçimlerde devam etmiş. Araplar ve Portekizlilerden sonra 1500’lerin sonlarında, Senegambia olarak anılan bu bölgede İngiliz ve Fransızların iktidar mücadelesi başlamış. Yüzyıllar boyunca Senegal ve Gambiya nehirleri çevresinin hakimiyeti için savaşıp durmuşlar. Nihayet 1889’da, bölgenin bugünkü sınırları şekillenmeye başlamış. Aslında Gambiya haritasına bakıldığında, hangi bölgenin hangi ülke tarafından işgal edilmiş olduğunu anlamak mümkün. 

Gambiya nehrini çevreleyen ülkenin sınırları, nehrin okyanusa döküldüğü yerde düz çizgilerle Senegal’den ayrılırken, nehrin devamında düzensiz olarak akıyor. Malumunuz, cetvelle çizilen sınırlar yaratmak İngilizler’in adeti. Irak, Suriye gibi ülkelerin sınırlarını gözünüzün önüne getirin… Bu düz çizgileri takip ederek, yalnızca Afrika kıtasında İngilizlerin elinin nerelere uzandığını takip edebilirsiniz. Gemisini dolduran kaptan, buraları çoktan terk etmiş ama Gambiya halen İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı bir ülke. Ve bugün, çevresindeki pek çok Afrika ülkesi gibi diktatörlükle yönetiliyor. Günümüz Gambiya yönetimiyle ilgili klasik diktatörlük hikayeleri anlatabilirim size. Ama bu düzenin halen nasıl ve neden devam ettiğini anlatabilmem için işe, yalnızca Gambiya’ya değil, tüm Afrika kıtasına, yaklaşık 50 yıldır devam eden “insani yardım”ları anlatarak başlamam lazım. O da bir başka yazıya…







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder