Başlık sizi yanıltmasın;
dansla ilgili bir yazı yazmayacağım. Aslında çok isterdim. Dansa aşık bir insan
olarak Gambiya’ya geldiğim ilk günden beri yerel dansları izlemek, hatta
öğrenmek için yanıp tutuşuyorum. Ama proje bölgelerinde gördüğüm birkaç sünnet
düğünü, Tankular köyünde üç yaşındaki Tida isimli kızın beni selamlamak için poposunu
sallayarak dans etmesi, Sutukung köyünde ailesine hayvan sağladığımız bir
kadının sevincini göstermek için, bir yandan ağzındaki düdüğü çalıp bir yandan
kollarımdan tutarak etrafımda dönmesi ve bir de pirinç tarlasında şarkı
söyleyen kadınla birlikte sağa sola sallanmamızı saymazsam, henüz doğru düzgün
bir dans gösterisi izleyebilmiş değilim.
Geçenlerde Soma’daki
gönüllü evimizde proje sorumlularımız Sarjo ve Maymuna ile akşam yemeği sonrası
çaylarımızı yudumlarken, “Allah aşkına” dedim, “birilerini dans ederken
göreyim. Dans etmeyi, izlemeyi çok özledim!” Evde elektrik olmadığı için, bahçede,
yıldızların altında oturup sohbet ediyoruz. Konuş, konuş mevzular tükendi. Bari
müzik olsa… Sarjo dedi ki; “Kolayı var. Benim cep telefonundan müzik çalarım
sana, Maymuna da dans eder.” Böylece, Gambiya’nın geleneksel enstrümanı kora
eşliğinde şarkılar çalmaya, Maymuna da ay ışığında dans etmeye başladı. Haliyle
kendimi tutamadım. Aylardır dans etmiyor olmanın verdiği gazla önce Maymuna’yı
taklit ederek, sonra da nasıl hareket ettiğime bakmaksızın, şuursuzca dans
ettim. Kurtlarımı döktüm, rahatladım. Tabiri caizse, iyice kudurmuş olduğum bir
anda Maymuna’nın dans etmeyi bıraktığını, Sarjo’yla birlikte kocaman gözlerle
bana baktıklarını fark ettim. “Ne oldu?” diye sorunca Sarjo bağırarak “Fatima
can dansoooo!” dedi. Yani dans edebiliyormuşum, çok güzel dans ediyormuşum…
Böylece kızlar beni Fatima can danso olarak çağırmaya başladılar. Bazen
yalnızca Can Danso (Kendanso) da diyorlar. Fatima’yı tamamlayan, uzunca bir
lakabım oldu.
Gambiyalılar, çoğu kez
insanları yeteneklerine, özelliklerine göre lakaplarıyla çağırıyor. Mesela Soma’daki
diğer bir proje sorumlumuz Dou’yu herkes UncleDou, yani Dou Amca olarak çağırır.
Babacan tavırları, otoritesi nedeniyle ona amca diyorlarmış. Olur da
yanlışlıkla kendisine Dou dersen çok bozuluyor; biz de saygımızdan mutlaka amca
diyoruz.
Gambiya’da bizdeki gibi
Müslümanlıktan gelen pek çok isim kullanılsa da, o isimler de çoğunlukla yerel
dile uyarlanmış. Mesela Ebubakar yerine Bakari, Suleyman yerine Saul, Mustafa
yerine Tafa… Ayrıca, Adem ile Havva gibi, Gambiyalı ilk erkeğin Lamin, ilk
kadının ise Fatima olduğuna inanılıyor. O nedenle erkek ve kadın ismi olarak en
yaygın kullanılan adlar bunlar.
Tabi yerel geleneklerden
gelen isimleri ben daha enteresan buluyorum. Kızlara verilen Yamundaw ismi
mesela… Ya anne, mundaw ise küçük anlamına geliyor; yani Küçük Anne anlamında
kullanılıyormuş. Toruna, büyük annesinin ismini vermek gibiymiş bu. Bu ismi
çoğunlukla kısaltarak, Ya olarak söylüyorlar ve her çağrılışta büyük anne
yadedilmiş oluyor.
Bir de çocukları korumak
için verilen isimler var. Kutsal gün olduğu için, erkek çocuklarına verilen
Cuma ismi, nedense Fula kabilesinde çok yaygın. Bizdeki Bayram ismi gibi, yine
erkek çocuklara Banna adı da konuyor. Veya, Şeker Bayramı anlamına gelen
Sunkarsalu’dan türemiş, Sunkar.
Gambiya’da doğum
sırasında ölüm yaygın olduğu için, ilk çocuklarını kaybeden anneler çocuklarına
genellikle iki isim koyuyorlar. İlk isim ölenin anısına. Daha önceki kardeşleri
ölen çocuklar arasında “yalnız” anlamına gelen Motafee ismi de çok yaygın.
Ve tabi, artık Gambiya
kültürünün köklerine işlemiş, kölelik zamanından kalan isimler hala o acıklı
geçmişi hatırlatıyor. Kızlara koyulan ve “üç köle” manasına gelen Jongsaba ismi gibi kimi isimler
artık, ailenin nesiller önce, üç ferdini köle olarak kaybettiğini hatırlatan
semboller…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder