tag:blogger.com,1999:blog-34378941852292259622024-02-22T01:13:45.930-08:00Gambiya GünlüğüBeliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.comBlogger7125tag:blogger.com,1999:blog-3437894185229225962.post-11518103203844470442013-10-09T17:33:00.001-07:002013-10-09T17:33:18.111-07:00Fatima can danso<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/Kj9vi3oYvSg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br /><div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Başlık sizi yanıltmasın;
dansla ilgili bir yazı yazmayacağım. Aslında çok isterdim. Dansa aşık bir insan
olarak Gambiya’ya geldiğim ilk günden beri yerel dansları izlemek, hatta
öğrenmek için yanıp tutuşuyorum. Ama proje bölgelerinde gördüğüm birkaç sünnet
düğünü, Tankular köyünde üç yaşındaki Tida isimli kızın beni selamlamak için poposunu
sallayarak dans etmesi, Sutukung köyünde ailesine hayvan sağladığımız bir
kadının sevincini göstermek için, bir yandan ağzındaki düdüğü çalıp bir yandan
kollarımdan tutarak etrafımda dönmesi ve bir de pirinç tarlasında şarkı
söyleyen kadınla birlikte sağa sola sallanmamızı saymazsam, henüz doğru düzgün
bir dans gösterisi izleyebilmiş değilim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Geçenlerde Soma’daki
gönüllü evimizde proje sorumlularımız Sarjo ve Maymuna ile akşam yemeği sonrası
çaylarımızı yudumlarken, “Allah aşkına” dedim, “birilerini dans ederken
göreyim. Dans etmeyi, izlemeyi çok özledim!” Evde elektrik olmadığı için, bahçede,
yıldızların altında oturup sohbet ediyoruz. Konuş, konuş mevzular tükendi. Bari
müzik olsa… Sarjo dedi ki; “Kolayı var. Benim cep telefonundan müzik çalarım
sana, Maymuna da dans eder.” Böylece, Gambiya’nın geleneksel enstrümanı kora
eşliğinde şarkılar çalmaya, Maymuna da ay ışığında dans etmeye başladı. Haliyle
kendimi tutamadım. Aylardır dans etmiyor olmanın verdiği gazla önce Maymuna’yı
taklit ederek, sonra da nasıl hareket ettiğime bakmaksızın, şuursuzca dans
ettim. Kurtlarımı döktüm, rahatladım. Tabiri caizse, iyice kudurmuş olduğum bir
anda Maymuna’nın dans etmeyi bıraktığını, Sarjo’yla birlikte kocaman gözlerle
bana baktıklarını fark ettim. “Ne oldu?” diye sorunca Sarjo bağırarak “Fatima
can dansoooo!” dedi. Yani dans edebiliyormuşum, çok güzel dans ediyormuşum…
Böylece kızlar beni Fatima can danso olarak çağırmaya başladılar. Bazen
yalnızca Can Danso (Kendanso) da diyorlar. Fatima’yı tamamlayan, uzunca bir
lakabım oldu. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiyalılar, çoğu kez
insanları yeteneklerine, özelliklerine göre lakaplarıyla çağırıyor. Mesela Soma’daki
diğer bir proje sorumlumuz Dou’yu herkes UncleDou, yani Dou Amca olarak çağırır.
Babacan tavırları, otoritesi nedeniyle ona amca diyorlarmış. Olur da
yanlışlıkla kendisine Dou dersen çok bozuluyor; biz de saygımızdan mutlaka amca
diyoruz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’da bizdeki gibi
Müslümanlıktan gelen pek çok isim kullanılsa da, o isimler de çoğunlukla yerel
dile uyarlanmış. Mesela Ebubakar yerine Bakari, Suleyman yerine Saul, Mustafa
yerine Tafa… Ayrıca, Adem ile Havva gibi, Gambiyalı ilk erkeğin Lamin, ilk
kadının ise Fatima olduğuna inanılıyor. O nedenle erkek ve kadın ismi olarak en
yaygın kullanılan adlar bunlar. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Tabi yerel geleneklerden
gelen isimleri ben daha enteresan buluyorum. Kızlara verilen Yamundaw ismi
mesela… Ya anne, mundaw ise küçük anlamına geliyor; yani Küçük Anne anlamında
kullanılıyormuş. Toruna, büyük annesinin ismini vermek gibiymiş bu. Bu ismi
çoğunlukla kısaltarak, Ya olarak söylüyorlar ve her çağrılışta büyük anne
yadedilmiş oluyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bir de çocukları korumak
için verilen isimler var. Kutsal gün olduğu için, erkek çocuklarına verilen
Cuma ismi, nedense Fula kabilesinde çok yaygın. Bizdeki Bayram ismi gibi, yine
erkek çocuklara Banna adı da konuyor. Veya, Şeker Bayramı anlamına gelen
Sunkarsalu’dan türemiş, Sunkar. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’da doğum
sırasında ölüm yaygın olduğu için, ilk çocuklarını kaybeden anneler çocuklarına
genellikle iki isim koyuyorlar. İlk isim ölenin anısına. Daha önceki kardeşleri
ölen çocuklar arasında “yalnız” anlamına gelen Motafee ismi de çok yaygın. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ve tabi, artık Gambiya
kültürünün köklerine işlemiş, kölelik zamanından kalan isimler hala o acıklı
geçmişi hatırlatıyor. Kızlara koyulan ve “üç köle” manasına gelen Jongsaba ismi gibi kimi isimler
artık, ailenin nesiller önce, üç ferdini köle olarak kaybettiğini hatırlatan
semboller… <o:p></o:p></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Beliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3437894185229225962.post-23786136782048293642013-10-03T14:30:00.002-07:002013-10-03T14:30:26.020-07:00Gele gele’de aşk başkadır<br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjdSBKehZAqHf79aoCr9L8ZDzc73JtoI7s8Z3X9e6ZOC3RH9FEZkJkP9XGU0pRY_8PrKqKid2vHN87qcrpIkyC8N6pCAIeQxOOYKqD7P_frLomPfUxPP8avqMx5qoZ7-jBNThyXFZ94cvQ/s1600/IMG_2308.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjjdSBKehZAqHf79aoCr9L8ZDzc73JtoI7s8Z3X9e6ZOC3RH9FEZkJkP9XGU0pRY_8PrKqKid2vHN87qcrpIkyC8N6pCAIeQxOOYKqD7P_frLomPfUxPP8avqMx5qoZ7-jBNThyXFZ94cvQ/s320/IMG_2308.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’da macera
yaşamaktan bahsedersem, sakın aklınıza belgesellerde gördüğünüz egzotik
hayvanlar, kabile ritüelleri falan gelmesin. Buranın heyecanı toplu taşıma
araçlarında. Yoksul her ülkede şahit olacağınız gibi buradaki araçların da
bakımsızlıktan ahı gitmiş vahı kalmış. Gele gele adını verdikleri şehirlerarası
minibüslerden dolmuşlara, araçların hemen hepsi birer canlı cenaze. Aynalar
kırık, vitesin kafası kopmuş, sopası kalmış, kapı tutacakları yok, camlar elle
tutulup çekiliyor, koltukların içinden teller fışkırıyor. Üstelik bu teneke
yığınlarının içinde, örneğin üç kişilik koltukta beş yetişkin, üç çocuk, iki
bebek, dört tavukla birlikte balık istifi seyahat ediyorsunuz. Ettim; kendimden
biliyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW_GWCS1jNC2ozS0t8mkQ5k0GwyKS6i6T1-hLz1gzbAEUciPNH3bDfw7YWM5l4E6pxfYFW0Yb2BNLE2L3qkINtH2aMJQWzhFcyybZCpKbAeuJia0HPH961gAPGW9r3v4KpINAIqpYTCOwL/s1600/IMG_2223.JPG" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW_GWCS1jNC2ozS0t8mkQ5k0GwyKS6i6T1-hLz1gzbAEUciPNH3bDfw7YWM5l4E6pxfYFW0Yb2BNLE2L3qkINtH2aMJQWzhFcyybZCpKbAeuJia0HPH961gAPGW9r3v4KpINAIqpYTCOwL/s320/IMG_2223.JPG" width="240" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFGfdHOEcgyvhqFTj5PsIgImhkTIzI0nbTB4v3nxe07l9WHQB1cABWyrSoEt1uet9n0Sn-r1roHlSfJ1wYSzhNaDLh2va2Xcz5QRvGI93TXOJpardCDebC7SfibNV1X5j_Z2DszH_5pffG/s1600/IMG_2233.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFGfdHOEcgyvhqFTj5PsIgImhkTIzI0nbTB4v3nxe07l9WHQB1cABWyrSoEt1uet9n0Sn-r1roHlSfJ1wYSzhNaDLh2va2Xcz5QRvGI93TXOJpardCDebC7SfibNV1X5j_Z2DszH_5pffG/s320/IMG_2233.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bereket, bu araçlar, yol
kenarına devrilmek gibi ufak tefek kazalar yapsalar da, genelde fazla hızlı
gidemediklerinden ölümcül kazalar pek yaşanmıyor. Tabi bu araçların teknik
yetersizliği… Bir de yol boyunca önünüze çıkan koyun, keçi, babun sürüleri nedeniyle
arabalarını aşırı yavaş kullananlar var. Söylendiğine göre asıl korktukları,
Başkan Jammeh’nin etrafta sürüler halinde dolanan hayvanlarına çarpmakmış. Geçenlerde
bir taksi şoförü anlatıyordu. Bir arkadaşı önüne hızla fırlayan bir koyuna
çarptıktan sonra polis tarafından tutuklanmış. Aracı büyük hasar görmüş
olmasına rağmen bir de büyük para cezası yemiş. Sebep; başkanın hayvanını
öldürmek… “Artık parayı yıllarca öder” dedi şoför. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Tahmin edileceği gibi bu
araçlarla bir yerden bir yere gitmek, özellikle de 30-35 derecelik hava
sıcaklığında, insanın enerjisini tüketen bir şey. Bir de her ön koltuğa
oturuşta emniyet kemerini bağlatmıyorlar mı, çok gülüyorum. Sanki her şey yerli
yerindeymiş gibi… Ben çaresiz, Gambiya taşımacılığının bu durumunu bir şaka
olarak kabulleniyor; her yolculuğumda farklı bir macera yaşayarak eğleniyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgDOz_wSo0Xh-SSiRvm8SBpXctcykZkLCObZnVic7xCHBZYmFHMk647H_lh6D0IVRi3pnuzn_-4i5VWCnHFe_htlUYKBfGc9H_WWrmgaE2g2_UAboGgoawIAr2RZhJoSjrbcw3dMarG5hh/s1600/IMG_2093.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgDOz_wSo0Xh-SSiRvm8SBpXctcykZkLCObZnVic7xCHBZYmFHMk647H_lh6D0IVRi3pnuzn_-4i5VWCnHFe_htlUYKBfGc9H_WWrmgaE2g2_UAboGgoawIAr2RZhJoSjrbcw3dMarG5hh/s320/IMG_2093.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Mesela son bir haftada
yaşananlar: <o:p></o:p></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
<!--[if !supportLists]-->-<span style="font-size: 7pt;">
</span><!--[endif]-->Bir süre önce
‘gele gele’ fiyatlarına yapılan 1 Dalasilik zamdan haberdar olmayan kadın
yolcu, muavini yarım saat boyunca haşladı. “Vermem ben o kadar, 1 Dalasimi geri
ver!” diye nasıl bağırmak, nasıl haykırmak. Minibüsün içinde hepimiz sağır olduk.
Yolcular muavine “Allah aşkına ver şu kadına parasını” diye yalvarmaya başladılar.
Bazıları “Madem muavin vermiyor, biz verelim parayı” diyerek öneri getirdi.
Elleriyle kulaklarını tıkayıp kadını duymamaya çalışan muavin sonunda yenik
düşerek para iadesi yaptı da kulaklarımız kurtuldu. <o:p></o:p></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikPXfhhiKvUaw9eFTa4ibu_XBEKN6zQZeXw9_3198aSYoC9X-MFnmhVdmws6KG-1fvEe9sn7NgLadesXu0XxDUCaPvwWKOLmKFW0Kjix-mm4yJ1gIQBFqWyvQp2wV2pYy9ay_wf-jz-15J/s1600/IMG_2016.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikPXfhhiKvUaw9eFTa4ibu_XBEKN6zQZeXw9_3198aSYoC9X-MFnmhVdmws6KG-1fvEe9sn7NgLadesXu0XxDUCaPvwWKOLmKFW0Kjix-mm4yJ1gIQBFqWyvQp2wV2pYy9ay_wf-jz-15J/s320/IMG_2016.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">İttirmeden giden gele gele yok</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoListParagraphCxSpFirst" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
<!--[if !supportLists]-->-<span style="font-size: 7pt;">
</span><!--[endif]-->Bir başka
araçta, başka bir kadın yolcu, önüne atlayan küçük bir çocuğu ezmemek için
aniden fren yapan şoförü tartakladı. Hatta bir temiz dövdü dersem yalan olmaz.
Hayret ki adam istifini bozmadı; dayağı yerken aracı kullanmaya devam etti. Bir
ara yalnızca kadına dönüp “idiyot” dediğini duydum. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
<!--[if !supportLists]-->-<span style="font-size: 7pt;">
</span><!--[endif]-->Burada
neredeyse her birkaç kilometrede bir yer alan polis/askeri kontrol
noktalarından birinden geçerken aniden durdurulduk. Asker kapıdan kafasını
uzatıp hışımla sordu: “O çöpü pencereden kim attı?” Tüm gele gele sessizlik
içinde; kimse bir şey söylemiyor. Baktı ki “ben yaptım” diyen yok, “herkes
insin araçtan” dedi. Aracı kenara çektiler, hepimizi indirdiler. “Kim yaptı
ortaya çıkmazsa, tüm minibüs burada bekleyecek.” Issızlığın ortasında, sıcağın
altında dikiliyoruz. Tüm yolcular birbirine bağırıyor. Herkes birbirinden
şüpheleniyor. Bir yandan şoför, askere yalvarıyor, ‘bir kişi yüzünden hepimizi
böyle tutmayın’ diye. İşin komiği, zaten her taraf çöp içinde. Sanki
İsviçre’deyiz de çevreye büyük titizlik gösteriyorlar… Ön koltukta oturan illa
da kemerini bağlayacak gibi bir komiklik bu da. Suratımda yılışık bir gülümseme
ve şaşkın turist ifadesiyle, bizi telekinezi marifetiyle öldürecek gibi bakan
askere doğru yanaştım. “Öhm, officer, sir, what’s going on?” falan dedim. Beni
şöyle baştan ayağa süzdü ama ciddiyetini bozmadı. Doğrusu yemedi yalandan
pozlarımı. Cevap da vermedi. Yarım saati aşkın bir süre bekledik. Sonunda
sıkıldılar herhalde, bizleri azat ettiler.<o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPwUn2Hax8Fm_84OyD7rP74k376UsHMZE0T21KlH10BgtDAWRXm54yroMXU8yTHjDpPx4FKnH1mbB81d0q7adPNcY3wtE9pi_f6tBJoNd968WG7hBaYYC6Gp9A2P-NCBsLVoYV9-QKkRXO/s1600/IMG_2279.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPwUn2Hax8Fm_84OyD7rP74k376UsHMZE0T21KlH10BgtDAWRXm54yroMXU8yTHjDpPx4FKnH1mbB81d0q7adPNcY3wtE9pi_f6tBJoNd968WG7hBaYYC6Gp9A2P-NCBsLVoYV9-QKkRXO/s320/IMG_2279.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpMiddle" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
<!--[if !supportLists]-->-<span style="font-size: 7pt;">
</span><!--[endif]-->Müthiş bir
yağmur ve fırtınada proje bölgelerimizden biri olan Soma’dan Brikama’ya geri
dönüyoruz. Yağmurda bulabildiğimiz tek gele gele tıklım tıklım dolu ve üstelik
aracın hem tavanı hem de tabanı delikler içinde. Aracın en arkasında, sıralara
diklemesine uzanan koltuklardan, su birikintisi en az olanına oturdum. Araç
asfaltsız yolda hoplaya zıplaya ilerlerken tek elimle sıkıca önümdeki koltuğun
demirini tutuyor, diğeriyle de yüzüme damlayan suları siliyorum. Sonra gözüm
iki sıra önümde oturan Süleyman’ın sırtına takılıyor. Ensesinden başlayarak tüm
gömleği çamur içinde. Fark ediyorum ki zeminde, arka tekerleğin üstü delik ve
lastik tüm çamuru Süleyman’a doğru fırlatıyor. Garibimin kaçacak yeri yok. Ben
tebessümle sırtına bakarken aniden derin bir çukura girip zıplıyoruz.
Hoplayınca, üstünde oturduğum göletin dalgalar halinde yanımdaki yolcuları
ıslattığını görüyorum. Sonra bir çukura daha giriyoruz. Öyle bir zıplamak ki
sırtımdaki ağrıyla yüzümü buruşturuyorum ve tam o anda karşımada oturan
adamcağızla göz göze geliyoruz. Onun yüzünde de aynı acı ifade var. Kendimi
tutamayıp kahkahalar atmaya başlıyorum. Önce göz göze geldiğim adam gülmeye
başlıyor, sonra Lamin, sonra otobüsün arka tarafı. Birbirimize baktıkça daha
çok gülüyoruz. Tam sakinlemek üzereyken otobüsün üstünde seyahat eden zavallı
koyundan acı bir “meeee” sesi gelince tüm otobüste makaralar kopuyor. Kafamıza
damlayan suları, gülmekten akan sümüklerimizi sile sile yol alıyoruz.<o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ0rZHNlbf-6WK70hoNpYCQ1TbeXhnsvli2wO26RV4vs8AE_uNKopO_OpM_Zz9yQVwYWno1o_17EVptcdlfsRR9WqhD628wobxuLAIGTamks0m-JFut57AZp_TYN5AQLeVeDaA3xj_k1ug/s1600/IMG_2019.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQ0rZHNlbf-6WK70hoNpYCQ1TbeXhnsvli2wO26RV4vs8AE_uNKopO_OpM_Zz9yQVwYWno1o_17EVptcdlfsRR9WqhD628wobxuLAIGTamks0m-JFut57AZp_TYN5AQLeVeDaA3xj_k1ug/s320/IMG_2019.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoListParagraphCxSpLast" style="mso-list: l0 level1 lfo1; text-indent: -18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şimdi diyecekseniz ki
tamam buraya kadar maceralarını anlattın da, aşk meşk neresinde bu işin… İşte
ben de tam oraya geliyorum. Toplu taşıma araçları öyle bir tıklım tıkış ki,
yolcular olarak aşırı bir samimiyet içindeyiz. Haliyle ve çoğu zaman da
mecburen, adamın biri kolunu omuzunuza atıyor, bacaklar, ayaklar üst üste… Tabi
bu durum yolcular arasında (kanımca son derece gereksiz) flörtöz bir durum
yaratıyor. Ha bir de muavinlerin yolcu toplamaya çalışırken, özellikle
kadınlara öpücük atmaları, mucuk mucuk diye seslenmeleri var. O başka bir konu…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ben bu aşırı samimiyetten
pek hoşlanmasam da, anladığım kadarıyla bu ortam, Gambiyalı kadın ve erkeklerin
flört edebilmeleri için iyi bir fırsat sağlıyor. Mesela bizim proje
sorumlularımızdan biri, kocasına nasıl aşık olduğunu, gele gele’de nasıl
romantik bir şekilde tanıştıklarını anlatıp durur. Ayrıntıları bilemiyorum tabi, herkesin
romantizm anlayışı farklı… Ve fakat benim taksi ve otobüslerde deneyimlediğim
flört ortamı bir başka… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Şimdi burada beyaz
olunca, özellikle taksilerde, sağında solunda kadın erkek kim varsa adını,
nereden geldiğini soruyor. Yanıt vermemek olmuyor. Yanındaki adam seninle
safiyane sohbet mi edecek, asılacak mı, önceden kestirmek güç. Asılıyorsa,
konuşma şöyle ilerliyor:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Nerelisiniz?<br />
Türk<br />
Adın nedir?<br />
Fatima<br />
Fatimaaaa, çok güzel isim<br />
Teşekkürler<br />
Fatima ha? Çook güzel isim<br />
Teşekkürler<br />
Fatimaaa, çok severim ben bu ismi. Çünkü çok güzel isim.<br />
Evet herhalde çok seviliyor bu isim Gambiya’da, kadınların yarısı Fatima<br />
Fatima çok güzel <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bu noktada adamın
gözlerinde hafif bir kısılma başlıyor; ben şansıma cam kenarındaysam hemen ufka
doğru dönüyorum. Devamını dinlemezden gelmek için iPod ve kulaklıklar da çok
işe yarıyor. Çünkü gözler kısılınca anlıyoruz ki adamı susturmak mümkün değil.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Fatimaaaa<br />
(Ben artık cevap vermiyorum)<br />
Fatim<br />
Fatimmmm<br />
Fatuuuu<br />
Evlen benimle.<br />
Fatuuuu!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bu anlattığım flörtü
sevenler. Bir de “aman hazır beyaz kadın gördüm, belki beni beğenir, bu ülkeden
kurtarır” grubu var. Ancak bu grup da flört konusunda çok yaratıcı değil.
Konuşma genelde şöyle ilerliyor: <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Adınız ne?<br />
Fatima<br />
Hangi ülkeden?<br />
Türkiye<br />
Türkiye çok güzel ülke. Ben çok seviyorum Türkiye’yi. <br />
Öyle mi, ne biliyorsunuz Türkiye hakkında?<br />
Güzel ülke<br />
Türkiye nerede biliyor musun?<br />
Eee, yok. Ama beni de senle götür Fatim. Evlen benimle!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kısacası, hiç
tanımadığınız bir adam beş saniye içinde size evlenme teklif ederse, fazla heyecanlanmayın.
Sadece Gambiya’dasınız. <br />
<br />
<br />
<!--[if !supportLineBreakNewLine]--><br />
<!--[endif]--><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Beliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-3437894185229225962.post-19622525875196967642013-09-19T19:19:00.002-07:002013-09-19T19:19:25.105-07:00Anasının koynundan koparılmış<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCoWFUAvzKjeA-m8j_0if4rFunnpA7SfPtfylNZ5tVyWotuZ4v08mHoeexyhPYv8hZRCAAL6u8_N7bX8UCp6yNELNGs8SGaXYJGLUjuD_8-SXHqw13Ew9Hph1AdNaXhlh9Ceq7XXgLqjF5/s1600/IMG_2128.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCoWFUAvzKjeA-m8j_0if4rFunnpA7SfPtfylNZ5tVyWotuZ4v08mHoeexyhPYv8hZRCAAL6u8_N7bX8UCp6yNELNGs8SGaXYJGLUjuD_8-SXHqw13Ew9Hph1AdNaXhlh9Ceq7XXgLqjF5/s320/IMG_2128.JPG" width="240" /></a></div>
<br /><div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’da ikinci ayımı
doldururken bu ülkenin tarihi, sosyo-kültürel ve politik yapısı hakkında
konuşmak için artık kendimi daha donanımlı hissediyorum. İnsanları, adetlerini,
çevreyi tanıdıkça anlatacak çok şey birikiyor. Hatta henüz Gambiya sınırları
dışına çıkıp çevre ülkeleri ziyaret etmemiş olsam da, Gambiya üzerinden Afrika
genelinde birçok hikaye anlatabileceğimi görüyorum. Nasıl derseniz, Gambiyalılar,
ya da burada tanıştığım, Senegalli, Burkina Fasolu, Guinea Bissaulu, Angolalı,
Nijeryalı kim varsa, hepsinin vurgu yaptığı önemli bir nokta var: Afrikalı
olmak. Önce Afrikalı kimlikleri geliyor; ondan sonra ait oldukları kabile.
Gambiyalı, Senegalli ya da Nijeryalı olmak ise en sonda… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiyalılar da diğer
Afrikalılar gibi, kendi tarihlerine ait pek az şey biliyor ve anlatabiliyorlar.
En fazla 3-400 yıl önce ülkelerini sömürgeleştiren devletlerden ve
kabilelerinin hangi bölgede yaşadığından bahsediyorlar. Nedeni ise basit. Ataları,
yüzyıllar boyunca küçük, kabileler halinde bu koskoca kıtanın bir bölgesinden
diğerine, iklim şartlarının elverdiği ölçüde göçüp durmuşlar. Kadim Etiyopya
veya Mali imparatorlukları gibi birkaç ülke/bölgenin dışında genellikle
tarihleri yazıya dökülmemiş. Ve ne zaman ki sömürgeciler gelmiş, o zaman
bugünkü sınırlar çizilmeye başlanmış. Sınırlar çizilmeden çok önce kabileler
birbirleriyle karıştığı, evlendiği, kaynaştığı için aslında örneğin bugün
Senegal’de yaşayan topluluklarla Gambiya’da yaşayanların kökeninde bir
farklılık yok. Mandinkalar, Woloflar, Fulalar tüm bölgeye yayılmış durumda.
Yalnızca Senegalli eski Fransız sömürgesi olduğu için Fransızca, Gambiyalı
İngiliz sömürgesi olduğu için İngilizce konuşuyor, hepsi bu. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Afrika’ya ait en belirgin
ayrım, Sahra üstü ve altı ülkeleri olarak ortaya çıkıyor. Sahra çölünün
üstündeki Fas, Libya, Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkeleri Arap ve Müslüman kimliğini
taşırken hem kültürel hem tarihsel anlamda Sahra altı Afrikasından
ayrılıyorlar. Ben tabi içinde bulunduğum coğrafya itibariyle size, Sahra altı Afrikasını
anlatmaya çalışacağım. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya ya da Batı Afrika
kıyılarından bahsederken sanırım, ilk anlatılması gereken olgu kölelik.
Özellikle Gambiya Nehri’nin Atlantik Okyanusu’na döküldüğü nokta, yüzyıllar
boyunca Afrika’dan Amerika ve Avrupa’ya gerçekleştirilen köle ticaretinin
merkezi olmuş. Yalnız birçok kişinin tahminlerinin aksine, kölelik Afrika’da
“Batılı Sömürgeciler” aracılığıyla başlamamış. Portekiz, İngiliz, Fransızlar ve
hatta (Doğu Afrika’da) Türkler ve Araplar, bu topraklara elbette doğal
kaynaklardan “faydalanmak” için gelmişler. Geldiklerinde bir bakmışlar ki
kabileler arasında insan ticareti diye bir şey var. “Eh, bundan da faydalanalım
bari” demişler. 300 yıl boyunca İngiliz ve Fransızlar bu bölgeden 3 milyondan
fazla köle taşımış. Onlar gelmeden önce kuzeyden inen Müslüman tacirlerin ve kabilelerin
kendi aralarındaki insan ticaretinin boyutlarını ise bilemiyoruz. Milyonlarca
kölenin kıtalararası ticaretinden sonra İngiltere, 1807’de köleliği
kaldırdığını ilan etmiş. Ancak köleliğin tamamen ortadan kalkması 1900’lerin
başını bulmuş. <o:p></o:p></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmin4ii7cSOSrn5JBQFjj2UHKY124nM6xyl-r_sunvySkm16QBCeygf3EaMRLSz0PrVRyNxA5GbdYXWCV4SCap8O-O7Hi0i1A3RLOoDkwYoroxcQhUSRgLRIG6tTdnrcZ3IIjWUZ0QPL3z/s1600/SDC17005.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmin4ii7cSOSrn5JBQFjj2UHKY124nM6xyl-r_sunvySkm16QBCeygf3EaMRLSz0PrVRyNxA5GbdYXWCV4SCap8O-O7Hi0i1A3RLOoDkwYoroxcQhUSRgLRIG6tTdnrcZ3IIjWUZ0QPL3z/s320/SDC17005.JPG" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Busumbala</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bugün Gambiya’nın pek çok
köşesinde, hala köleliğin izlerini sürmek mümkün. Bazı yerleşim yerlerinin
isimleri bile, kölelik yüzünden birbirinden ayrı düşmüş aileleri/insanları
yadediyor. Yaşadığım şehir Brikama’nın 15-20 kilometre ötesinde bulunan
“Busumbala” köyü, bu yerleşimler için
yerinde bir örnek. Mandinka dilinde Busumbala, “anasının koynundan koparılmış”
anlamına geliyor. Ama, Gambiya’da
geçmişin kara lekesi köleliği anmak için en önemli yer, başkent Banjul
açıklarındaki James Adası. Bugün, Kunta Kinteh Adası olarak anılan yer, İngiliz
gemilerinin köle taşımak için sığındıkları, Afrika’nın en büyük limanıymış. <o:p></o:p></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh-Gjj8qfLoAnAh-eohH7W5V6kK0jZDSTYQaNZoHbVdMOvjNNKHg45k0A8HYnSzHms_LHyMPVadt_Bmwp9snNYNH7A36l4RDDYlV38Bp-qLvldlg-oB8d_BfedpWNiwQnrhsyz_IdEZlzF/s1600/roots.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhh-Gjj8qfLoAnAh-eohH7W5V6kK0jZDSTYQaNZoHbVdMOvjNNKHg45k0A8HYnSzHms_LHyMPVadt_Bmwp9snNYNH7A36l4RDDYlV38Bp-qLvldlg-oB8d_BfedpWNiwQnrhsyz_IdEZlzF/s320/roots.jpg" width="214" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">"Kökler" dizi, Kunta Kinteh </td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Belki yaşı 40 ve üzeri
olanlar, yıllar önce TRT’de de yayınlanmış olan “Kökler” isimli diziyi
anımsarlar… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Aynı isimli kitaptan
esinlenerek çekilmiş olan dizi, Kunta Kinteh isimli bir Gambiyalının, köyünden
kaçırılarak Amerika’ya götürülmesini ve köklerinden koparılışının acıklı
hikayesini, etkileyici bir dille anlatıyordu. Dizinin dünya çapında üne
kavuşmasından sonra, elbette turist çekmek için, adanın adı Kunta Kinteh olarak
değiştirilmiş. Kunta Kinteh, sanılanın aksine kurgu bir karakter değil, gerçek
bir kişi. Ama isterseniz Kunta Kinteh’nin hikayesini, ada ziyaretiyle birlikte,
bir başka yazıda anlatayım… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya gibi tüm Afrika’da
kölelik, yüzyıllar boyunca devam etmiş. İzleri artık dünyanın dört köşesine
yayılmış durumda. Gambiya’nın komşularından biri olan Guinea Bissau’da
konuşulan dillerden biri olan Creole, bugün başkalaşım geçirmiş olsa da,
Okyanus’un karşı kıyısında, Karayipler ve Brezilya’da konuşulmaya devam ediyor.
Bu akrabalık dolayısıyla Gambiyalılar, -yine bir başka yazının konusu olacak-
Kora sazıyla çalınan özgün müziklerinin yanı sıra, Jamaica’dan dünyaya yayılan
reggea’nin de sıkı takipçileri. Burada “Bu müziği yerinde dinlemek için ölmeden
önce mutlaka Jamaica’ya gitmek istiyorum” diyen pek çok kişi tanıdım. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kölelik Gambiya’da 1907’de
kaldırılmış ama sömürü düzeni başka biçimlerde devam etmiş. Araplar ve
Portekizlilerden sonra 1500’lerin sonlarında, Senegambia olarak anılan bu
bölgede İngiliz ve Fransızların iktidar mücadelesi başlamış. Yüzyıllar boyunca
Senegal ve Gambiya nehirleri çevresinin hakimiyeti için savaşıp durmuşlar. Nihayet
1889’da, bölgenin bugünkü sınırları şekillenmeye başlamış. Aslında Gambiya
haritasına bakıldığında, hangi bölgenin hangi ülke tarafından işgal edilmiş
olduğunu anlamak mümkün. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQNalXR0JhaVdAGcjI9V79MKt58l0B08kfjf-Byz_O6OTN-wCwPsnDg6Ne9zW3S_foiQGEpJLGK2pAA5OKFbwsd_wk34Zet302cfLFr3j6IR6gUD78XTe57iFfBzGC1lKTzlVx8lKb66WY/s1600/map_of_gambia.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQNalXR0JhaVdAGcjI9V79MKt58l0B08kfjf-Byz_O6OTN-wCwPsnDg6Ne9zW3S_foiQGEpJLGK2pAA5OKFbwsd_wk34Zet302cfLFr3j6IR6gUD78XTe57iFfBzGC1lKTzlVx8lKb66WY/s320/map_of_gambia.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya nehrini çevreleyen ülkenin sınırları, nehrin
okyanusa döküldüğü yerde düz çizgilerle Senegal’den ayrılırken, nehrin
devamında düzensiz olarak akıyor. Malumunuz, cetvelle çizilen sınırlar yaratmak
İngilizler’in adeti. Irak, Suriye gibi ülkelerin sınırlarını gözünüzün önüne
getirin… Bu düz çizgileri takip ederek, yalnızca Afrika kıtasında İngilizlerin elinin
nerelere uzandığını takip edebilirsiniz. Gemisini dolduran kaptan, buraları
çoktan terk etmiş ama Gambiya halen İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı bir
ülke. Ve bugün, çevresindeki pek çok Afrika ülkesi gibi diktatörlükle
yönetiliyor. Günümüz Gambiya yönetimiyle ilgili klasik diktatörlük hikayeleri
anlatabilirim size. Ama bu düzenin halen nasıl ve neden devam ettiğini anlatabilmem
için işe, yalnızca Gambiya’ya değil, tüm Afrika kıtasına, yaklaşık 50 yıldır
devam eden “insani yardım”ları anlatarak başlamam lazım. O da bir başka yazıya…
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Beliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3437894185229225962.post-63994880607603106782013-08-15T20:21:00.000-07:002013-08-15T20:21:04.196-07:00Afrika’da bayram halleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh51AlVcbXDgsyrBBPimH4XHAjZl8LMBjJBvax1TZrvzMWoRaenT_1KBbJbZG587gxwgPPz4EVIz4QiDnnOUTKvqSiMJ5o3CzVwfedSmuzqeSvrEkPHnLzY7sZSfxFEf5eYrrXN7q3T2tJg/s1600/IMG_2227.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh51AlVcbXDgsyrBBPimH4XHAjZl8LMBjJBvax1TZrvzMWoRaenT_1KBbJbZG587gxwgPPz4EVIz4QiDnnOUTKvqSiMJ5o3CzVwfedSmuzqeSvrEkPHnLzY7sZSfxFEf5eYrrXN7q3T2tJg/s320/IMG_2227.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya Müslüman bir ülke. Tarih boyunca Portekizliler ve
uzun süre İngilizlerin işgali altında yaşamış olmalarına rağmen zaman içinde
Somali ve Sudan gibi kıtanın doğu tarafındaki ülkelerden göçler çoğaldıkça,
buradaki Müslümanların da sayısı artmış. Hemen herkes koyu dindar; beş vakit
namazlarını kılarlar, korkunç sıcağa ve neme karşın oruç tutmayı asla
aksatmazlar ve kutsal günlerin dışında bile her toplantıya dua ederek
başlarlar. Buraya ilk geldiğimde Ramazan
ayı olduğu için bu durumun sadece mübarek aylarda geçerli olduğunu
zannediyordum. Meğer öyle değilmiş… Velhasıl, ne zaman bir yere toplantıya
gitsek veya ofise misafir gelse, toplantılarımız daima duayla açılıyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiyalılar her ne kadar koyu dindar da olsalar, kimse kimsenin
örtüsüyle, giyimiyle veya yaşam tarzıyla ilgilenmiyor. Buranın iklimi ve yaşam
şartlarından olsa gerek, hem erkek hem de kadınlar, şehirde de olsalar
genellikle geleneksel kıyafetlerini giymeyi tercih ediyorlar. Kimi kadınlar
başlarını örtse de, bu örtünme bizim anladığımız manada bir örtünme değil.
Genellikle yakacak odundan çamaşıra ne varsa başlarının üstünde taşıdıkları
için, başörtüleri neredeyse yastık vazifesi gören bir şekilde, yuvarlak bir
dolama halinde başlarını süslüyor. Bu türbanları farklı stillerde bağlamaya
bayılıyorlar. Öyle ki, burada kuaförler saç örmenin yanı sıra bir de türbanlara
şekil vermekle ünlüler. Askılı ya da kısa kollu bir bluzun altına bileklerine
kadar ince uzun bir eteklik (giydim-yırtmaç olmadığı için yürümesi çok zor) giyiyorlar.
Gambiya’da “açıklık” kavramı yalnızca bacakların örtülü olup olmamasıyla
ilgili. Diz ve baldırların görünmesini ayıp sayıyorlar. Oysa çoğu zaman saçlar,
kollar ve boyun sürekli açıkta. Boynu ve kolları bir yana bırakın, göğüsler de
sürekli ortada… Burada kadınlar, iki yaşına kadar çocuklarını bir bez
vasıtasıyla sırtlarına bağlayıp taşıdıklarından, bahçede, sokakta, otobüste,
her an her yerde göğüslerini ortaya çıkarıp bebeklerini emzirmeye başlıyorlar.
Bir Allahın kulu da dönüp bakmıyor. Öyle normal bir durum yani… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Erkekler giyim konusunda kadınlara oranla tabi ki daha
rahat. Ama onlar da kot pantolon ve tişörtün yanı sıra, en az kadınların
kıyafetleri kadar renkli kumaş pantolonlarını ve uzun gömleklerini giymeyi
tercih ediyorlar. Sıcak yüzünden mutlaka bir şapka, veya bizim fese benzeyen
işlemeli takkelerini takmayı ihmal etmiyorlar. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ramazan ayında elbette, sokaklarda yemek yememeye, bir şey
içmemeye, müziğin sesini açmamaya özen gösteriyorlar. Her taksinin içinden
Kuran sesleri geliyor. Ama doğrusu Ramazan boyunca burada hayat tamamen
duruyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Garaja gidip Tankular arabasını mı sordunuz? “Ramazan’dan
sonra kardeşim…”<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
“Nasıl yani, iptal mi oldu?”<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
“Bu aralar az araç var. Ramazan ya…”<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Önceden ayarlamış olduğunuz bir iş görüşmeniz mi vardı? Boşuna
arayıp durmayın, Ramazan’dan sonra…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Postaneden kart mı atacaktınız? Kartlar bitti, Ramazan’dan
sonra gelir… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Anlayacağınız Ramazan ayında herkes ibadet etmekle kalmıyor,
aynı zamanda yan gelip yatıyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
İftar açmak, bizim gibi önce su ve hurma daha sonra
kahvaltıyla oluyor. Ancak kahvaltı dedikleri, bizimkinden biraz farklı. Büyük
plastik bir salata tabağının içine domates, salatalık ve soğan kesiliyor.
Üstüne sulandırılmış mayonez ve tuz ekleniyor. Ekmeği bana bana yiyorlar.
Kahvaltı sonrasında topluca namaz kılınıyor. Sonrasında, genelde burada her
daim pirinç yendiği için, bol baharatlı pilav üstüne sebze, tavuk, kimi zaman
da tütsülenmiş balık yeniyor. Kadınlar kahvaltı ve yemeği hazırlarken erkekler
de iftarın sonunda içilmesi neredeyse şart olan, Attaya isimli çaylarını
hazırlıyorlar. Klasik çayın içine buraya has bazı otlar ve biraz da nane
karıştırılıyor. Demlikte iyice pişiyor. Çayı genelde küçük likör bardaklarında
içiyorlar ve demlenirken çaydanlıktan bardağa bardaktan çaydanlığa defalarca
döküp iyice köpürtüyorlar. Aslında çok köpüklü olmasa çay lezzetli… Ancak bir
de küçücük bardağın yarısını şekerle doldurmuyorlar mı, işte orada bitiyorum.
Defalarca çayı şekersiz içtiğimi anlatmaya çalıştım ama bu durum onlara öyle
garip geliyor ki her seferinde yine, yeniden şekeri boca ediyorlar. Dolayısıyla
tadı bana bol şekerli, naneli, köpüklü sıcak su gibi geliyor… Doğrusu, ayıp
olmasın diye içmeye çalışıyorum… <o:p></o:p></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjenaRFFwMXJqAWvAEoPr-mxWYWJDKq9lPHn8KK8dLxJKRAejBhpKytb5ZjVoN8CZtxPBT7V1xkys5eLAGagX2E0YmeL58kGkmTSYoAchxfe9w11x2SPpRQUm0JjqBz0m2oqUF9kCfsBiPT/s1600/IMG_2063.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjenaRFFwMXJqAWvAEoPr-mxWYWJDKq9lPHn8KK8dLxJKRAejBhpKytb5ZjVoN8CZtxPBT7V1xkys5eLAGagX2E0YmeL58kGkmTSYoAchxfe9w11x2SPpRQUm0JjqBz0m2oqUF9kCfsBiPT/s320/IMG_2063.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bayram modası</td></tr>
</tbody></table>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Kasapların ve terzilerin
bayramı<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Ramazan’ın sonlarına doğru, “Ramazan’dan sonra” faslı,
“bayramdan sonra”ya dönüyor. Gerçek anlamda çalışmaya başlayabilmek için “artık
şu bayram da gelip geçse” demeye başlıyorsunuz. Bizim Şeker Bayramı’ndan farklı
olarak burada bayramdan üç gün önce, maddi durumu müsait olan aileler inek kurban
ediyorlar. Ailenin ekonomik durumu inek kesmeye elverişli değilse kasaba gidip,
az da olsa bir miktar et alıp, yemeklerine katmaya çalışıyorlar. Bu yüzden bayramdan
üç gün önce yüzlerce insan kasapların önüne yığılıyor. Dükkanların önünde adeta
izdiham yaşanıyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ama bayram öncesinde voleyi vuran esnaf aslında terziler. Bayramlık
diktirmek öylesine önemli ki, siparişler Ramazan ayı başında veriliyor ve
gerçek manada boğazlarından kesip tüm paralarını giysiye yatırıyorlar. Evde
çocuklar açmış falan hikaye… Kimsenin taktığı yok. Kadın, erkek, çocuk, hepsine
bayramlık dikiliyor. Bu yüzden, Ramazan ayı boyunca herkes yatarken terziler arı
gibi çalışıyor. Bu durumu bilen devlet, normalde akşam vakti evlere birkaç saat
elektrik verirken, Ramazan boyunca akşamları sürekli elektrik sağlamaya özen
gösteriyor. Tabi bu sefer de gündüzleri hiç elektriğimiz olmuyor. Ancak gece
vakti otobüsle bir yerden bir yere giderken yol kenarında yalnızca terzi
dükkanlarından gelen ışığı ve içeride çıraklarıyla harıl harıl çalışan
terzileri net bir şekilde görüyorsunuz. <o:p></o:p></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgusW_MLARWz5ys7zV43q_o8W24uIYEqekRtVn5io-2tKcUbquIIB4TOd5MPdEpR5G3zLq4onGI041Kh1MbdM9SBhyphenhyphencs6751fw_UJ-6x2tVyUu9_8BlPEeUfoeTP0wi_axMxc-aCMNshr6n/s1600/IMG_2025.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="Bayramın ilk günü yollar boş" border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgusW_MLARWz5ys7zV43q_o8W24uIYEqekRtVn5io-2tKcUbquIIB4TOd5MPdEpR5G3zLq4onGI041Kh1MbdM9SBhyphenhyphencs6751fw_UJ-6x2tVyUu9_8BlPEeUfoeTP0wi_axMxc-aCMNshr6n/s320/IMG_2025.JPG" title="" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bayramın ilk günü yollar boş</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Herkes memleketine<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Arife günü herkes köyüne, ailesinin yanına gitmek için
garaja yığılıyor. Zaten keşmekeş olan Brikama garajında bayram öncesinde millet
otobüsleri yakalayabilmek için birbirini eziyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi,
önceden rezervasyon yaptırmak, bilet almak gibi bir usul yok. Haliyle erken
gelen yer kapıyor; bu da korkunç bir izdihama sebep oluyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Bayramın ilk gününü herkes ailesiyle geçirir de ben durur
muyum? Ben de Yundum’daki köyüme gidip bayramı akrabalarımla geçirdim. Ne
akrabası diye sorarsanız, önce buradaki ilk günlerime dönüp, nasıl Gambiyalı
akrabalara sahip olduğumu anlatmam gerekiyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’da bir çocuk doğduğu zaman, aynı sünnet töreni gibi,
çocuk için bir isim töreni düzenleniyor. Tüm akrabaların katıldığı bu düğünde
bir aile büyüğünden çocuğa isim vermesi isteniyor. Aile büyüğü ismi düşündükten
sonra, ona sormaya başlıyorlar. “Ne koydun ismi? Nedir söyle!” İsim babası, ismi
anons etmek için para istiyor. Önce çocuğun ailesi, sonra aile büyükleri isim
babasına para veriyorlar. İsim babası toplanan miktara razı geldiği vakit,
yanındaki bir başka akrabanın kulağına çocuğun ismini fısıldıyor. Bu sefer ismi
duyan akrabaya para veriliyor ki, yüksek sesle çocuğun adını söylesin. Sonunda
çocuğun adı yüksek sesle anons ediliyor ve tüm akrabaların huzurunda ismi
konmuş oluyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’ya geldiğim ilk hafta, WACC ofiste birlikte
çalıştığım arkadaşlarım, bana bir isim vereceklerini söylediler. Bu uygulama,
Sen-De-Gel’in ilk gönüllüleri buraya geldiği zaman başlamış ve hepsine yerel
bir isim verilmiş. WACC çalışanları sırayla isim babası oluyorlar. Tabi bu isim
töreni, sembolik bir tören. Yani aramızda para toplamıyoruz. Ama bu şekilde hem
Gambiyalılar yabancı isimlerimizi zikretmekte zorlanmıyorlar hem de burada bizi
koruyup kollayan bir aileye kavuşuyoruz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Benim isim babam, WACC’ın kurucusu ve genel sekreteri olan
Lamin Saidybah oldu. Bir akşam hepimiz, benim evin bahçesinde toplandık. Lamin,
aklına bir isim geldiği zaman ayağa kalktı ve diğer bir çalışma arkadaşımız
Sol’un (Aslında Süleyman ama burada tüm Süleyman’lara Sol diyorlar) kulağına
ismimi fısıldadı. Sol da ayağa kalktı ve ismimin harflerini tek tek bağırarak, anons
etti: <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
F-A-T-İ-M-A!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Böylece gitti Beliz, geldi Fatima. Soyadım da Saidybah
(Sediba) oldu. Önümüzdeki yazılarda daha detaylı bir şekilde anlatacağım ama
Gambiya’da başta Mandinka’lar olmak üzere, Fula, Wolof gibi pek çok kabile
yaşıyor. En yaygın dil olarak Mandinka kullanılsa da her kabilenin ayrı bir
dili var. Saidybah, Fula’lara ait bir soyadı. Yani ne zaman insanlara kendimi
tanıtsam, “Aa, demek sen bir Fula’sın,
sana çok uygun bir isim” diyorlar. Bunun nedeni, Fula kabilesinin, diğer
kabilelere göre tenlerinin daha açık renkli olması. Ben de bunu öğrendikten
sonra dikkat ettim; gerçekten de örneğin Wolof’lar kuzguni siyah bir tene
sahipken, Fula’ların teni sütlü çikolata rengi gibi. Ben de buradan ayrılana
kadar, güneşte yana yana Fula rengine yaklaşabileceğimi düşünüyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Velhasıl, bu şekilde ben de burada akrabalara kavuşmuş oldum
ve bayram için Saidybah ailesinin Yundum yöresindeki evlerine davet edildim. Lamin,
Brikama garında yaşanan izdiham dolayısıyla ziyarete arife günü değil, bayramın
ilk günü gelmemi sıkı sıkı tembih etti. Bayram sabahı Brikama’ya yirmi dakika
mesafedeki Yundum’a giden otobüsleri bulmak için gara gittim ama bu defa da
ayrı bir şok yaşadım. Koskoca garda üç dört tane araç var! Meğer otobüs
şoförleri arife günü insanları köylerine taşıdıktan sonra arabalarıyla kendi
memleketlerine gidiyor, bayram bitene kadar da geri dönmüyorlarmış. Bin bir
güçlükle aslında başka bir yere giden ama yolu Yundum’dan geçen bir otobüs
buldum. Vardığımda Lamin beni, yanında ortanca oğlu Mustafa ile otoyolun
üstünde karşıladı. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjb3gA0XxiY6fH82h5Rg5kKXGJwG6oP_o3eYC5_mbUk8eE1lbRjQdh0iEFE3YvYVKGCFgEH6DaQEOcbVnJ4lGVQfHb80EmPz4u4BqBpeHOEAzQNeOw94Wc6uAJUx_uYB5Q5yfkE6uHpyPcZ/s1600/IMG_2052.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjb3gA0XxiY6fH82h5Rg5kKXGJwG6oP_o3eYC5_mbUk8eE1lbRjQdh0iEFE3YvYVKGCFgEH6DaQEOcbVnJ4lGVQfHb80EmPz4u4BqBpeHOEAzQNeOw94Wc6uAJUx_uYB5Q5yfkE6uHpyPcZ/s320/IMG_2052.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Baktım ki Lamin, mor renkli, işlemeli bayramlıklarını
giymiş, işlemeli takkesini takmış. Ben hemen eve doğru yol alacağımızı
sanıyordum ama önce otoyol üstündeki tanıdık bakkalları, esnafı ziyaret ettik.
Ben şimdi tubab kız kardeşim ya, herkese beni göstermesi lazımmış. Velhasıl,
daha köyün girişinde belki elli kişiyle selamlaştım ve tokalaştım. Diyeceksiniz
ki ne var bunda? Fakat bir bilseniz bir kişiyle selamlaşmak burada ne kadar
uzun bir iş… ‘Merhaba, nasılsınız’ falan değil. En kısa selamlaşma şöyle
ilerliyor:<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
E saama (Günaydın)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
E saama! (Günaydın)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Etondi? (Adın ne?)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Fatima<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Aa, Fatima! Ebota minto le? (Nereden geliyorsun?)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Turkey. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Aa, Turkiii! Sumolule? (Summoli-Ailen nasıl?)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ebeje (İbige-İyiler)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Koritanante? (Sen nasılsın?)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Tanante (İyiyim)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Yoooo (işte bu!)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Yoooo! (valla işte bu, bu kısma gelince rahatlıyorum.)<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Selamlaşmanın daha kısasına henüz şahit olmadım. Hatta
soyadını falan da soruyorlar, konu daha da uzayabiliyor. Diyelim iki kişi ile
aynı anda tanıştın. İlkine kendini anlatırken öbürü de duyuyor ama saygı gereği
aynı izahatları ikinci kişiye de yapman şart. Ailen nasıl, işin nasıl, sen
nasılsın, evdekiler nasıl, summoli, ibige, tanante falan uzayıp gidiyor. Bir de
Fatima konusu var. Galiba Gambiya’daki kadınların dörtte üçü Fatima.
Dolayısıyla tanıştığım kadınların çoğunun adı Fatima çıkıyor ve benim de adımın
Fatima olmasının ne kadar ilginç! olduğu konusunda sohbet etmeye başlıyorlar.
Bu şekilde birbirimizi kız kardeş ilan ediyoruz.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Fakat en enteresanı, Gambiyalıların kendi aralarında
selamlaşmaları. Selamlaşma çok uzun sürdüğü için yolda durup tokalaşmıyorlar, işi
pratiğe dökmüşler. Daha konuşmaya devam ederlerken birbirlerini pas geçiyor ama
soruları sormaya ve cevap vermeye devam ediyorlar. Bir de çok kısık sesle
yapıyorlar bu işleri, ‘hınını hınını’ diye giderek uzaklaşan bir mırıltı duyuyorsunuz.
Bu duruma sokakta ilk şahit olduğumda selamlaştıklarını anlamamış,
birbirlerinin arkasından konuşmaya, hatta kısık sesle konuştukları için
küfürleşmeye devam ettiklerini düşünmüştüm. Heyhat, her yerin adeti başkaymış!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Selamlaşmamız, haliyle köyün içlerinde de devam ediyor ve
aslında on dakikalık yolu bir saatte alıyoruz. Eve vardığımızda ben çoktan bir
litre suyu tüketmişim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlEjxJ5SrSuUFCsmqcR8VaNdLTWGcFIAW_ylGKBYS1ZRL5DN0PXQMn8j1WjHxIVeq5bAp1XaVPy_-mg96NgxBXYjpmBYaRcrMiSQOLS6ElAIdpA0o6C0GtOVWRQwismhGdBokhAI6nzvmZ/s1600/IMG_2150.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlEjxJ5SrSuUFCsmqcR8VaNdLTWGcFIAW_ylGKBYS1ZRL5DN0PXQMn8j1WjHxIVeq5bAp1XaVPy_-mg96NgxBXYjpmBYaRcrMiSQOLS6ElAIdpA0o6C0GtOVWRQwismhGdBokhAI6nzvmZ/s320/IMG_2150.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Geç gelin bayram
yapıyor<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Saidybah ailesi, buradaki herkes gibi mütevazı bir köy
evinde yaşıyor. Evin içi Lamin’in eşi Fatima, beş çocuğu, kız kardeşi, onun
çocukları, kuzenleri ile dolu. Evet bu arada Lamin’in karısının yanı sıra kız kardeşinin
7 aylık kızının adı da Fatima… Eve girdiğimde, hanımlar kompanın mutfak
kısmında bayram için harıl harıl yemek pişiriyorlar. Öğlen için kuskus üstüne
tütsülenmiş balık çorbası, akşam için tavuklu benachin. Benachin, bizim bulgur
pilavına benzeyen, baharatlı bir pilav. Burada en çok sevilen ve tercih edilen
yemek. Üstüne tercihe göre sebze, tavuk ya da balık parçalayarak hazırlıyorlar.<o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCRT4tfOdkDsvWxingSq2zOeBDTjgKJ4e-Qr-v3E-gRBMIw7S6RW41zJ1goIZR-XTkGxmAyyWWM12Td-ps7Q6dsk3QQPegVoA-jZZENaWsg8hxm4-nfBJ5V5BAmVkDqCQ72Oy5h0tEAw57/s1600/IMG_2204.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCRT4tfOdkDsvWxingSq2zOeBDTjgKJ4e-Qr-v3E-gRBMIw7S6RW41zJ1goIZR-XTkGxmAyyWWM12Td-ps7Q6dsk3QQPegVoA-jZZENaWsg8hxm4-nfBJ5V5BAmVkDqCQ72Oy5h0tEAw57/s320/IMG_2204.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Akşam kalmam için ısrarcılar. Hatta onca kalabalığa rağmen
bir de oda ayırmışlar. Kırılacaklarını hissedince kalmaya razı oluyorum.
Onların da yüzü gülüyor. Yemek hazırlanırken, evin genç kızları saçımı örmeyi
teklif ediyorlar. Müthiş bir sabır ve incelik gerektiren bu işin nasıl
yapıldığını daha önce ev sahibim Nacara’nın kızlarından görmüştüm. “Çok
sevinirim ama çok meşakkatli iş, boşverin, uğraşmayın” diyorum ama ısrar
ediyorlar. “Senin saçlarını örmekte ne var ki, incecik telleri var. Hem önce ince
örgü değil, daha bir kalın yaparız, daha kolay olur” deyince razı oluyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_FL0UXTavyNL0hMxLtQUajyXeN6mQGWKwe9USEgUEU5azmEL7Xs1qkI6vUi3AUtoi4ip9RkG3uxcVyRD3pznSyF8y2pe4Jlb-I6kjyK74whapE7W71UbDGiVKer0nS5848cxq4qqO04sq/s1600/IMG_2167.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_FL0UXTavyNL0hMxLtQUajyXeN6mQGWKwe9USEgUEU5azmEL7Xs1qkI6vUi3AUtoi4ip9RkG3uxcVyRD3pznSyF8y2pe4Jlb-I6kjyK74whapE7W71UbDGiVKer0nS5848cxq4qqO04sq/s320/IMG_2167.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir yandan saçım örülürken diğer yandan Attaya çayımızı
yudumlayıp bisküvilerimizi yiyoruz. Saçlarımı ördükten sonra, uçlarını renkli
lastiklerle tutturuyorlar. Ben saçımı çok beğenince kızlar da kıkır kıkır
gülmeye başlıyor. “Bir dahaki sefere incesinden öreriz” diyorlar. Beri yandan
Fatima lafa karışıyor, “Bu aralar delikanlılar arasında Mario Balotelli saçı
moda. Meşhur bir futbolcuymuş. Her sene ayrı bir model çıkıyor” diyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Öğle yemeğinden önce, kadın erkek evin tüm fertleri
bayramlıklarını giyiyorlar. Ben yanlarında tam bir bitli turist gibi kalıyorum.
İşlerim çok yoğun olduğu için henüz bir terziye gidip buranın yerel
giysilerinden diktirmeye vaktim olmadı. Tüm terziler de doluydu zaten. “Kurban
bayramından önce yaptırırsın” deyip, kot pantolonumdan kurtulup rahat etmem
için belime renkli bir eteklik doluyorlar. Bu sayede biraz olsun yerlilere
benziyorum. <o:p></o:p></div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-1Zb0GkH317Jk1OJGlu8t74Sq7To_S6HxZRyC5YsnvcHmH0lfpeDbYspi1AKRjP9FLjQE3zVAk9CipFc2EgthMlo62Ap2qrz5qGYeHbiov1rGlLzqKP1xu6UjkKAYYdgFLu8nDaKdR8Tq/s1600/IMG_2186.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img alt="" border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi-1Zb0GkH317Jk1OJGlu8t74Sq7To_S6HxZRyC5YsnvcHmH0lfpeDbYspi1AKRjP9FLjQE3zVAk9CipFc2EgthMlo62Ap2qrz5qGYeHbiov1rGlLzqKP1xu6UjkKAYYdgFLu8nDaKdR8Tq/s320/IMG_2186.JPG" title="" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Küçük Fatima'nın bayramlığı</td></tr>
</tbody></table>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFyKNCIFYpTmzhSm6K55G6biThdoWfrNUQ4Ece4JwSApSKesH1BergRcc-jFnlTdehBDryvMEoDs83mDbZINuJUFnVmiGWzDV8aKI11G_ZHCmNGUOv7m6UGwOluvcGkzGKXpt5k6dO1LO3/s1600/IMG_2198.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFyKNCIFYpTmzhSm6K55G6biThdoWfrNUQ4Ece4JwSApSKesH1BergRcc-jFnlTdehBDryvMEoDs83mDbZINuJUFnVmiGWzDV8aKI11G_ZHCmNGUOv7m6UGwOluvcGkzGKXpt5k6dO1LO3/s320/IMG_2198.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gelinlik</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu arada bir bakıyorum ki, Lamin’in eşi Fatima, bayramlık
değil, gelinliğini giymiş! Üstünde süslü bir elbise, başında enlemesine
yerleştirilmiş siyah örtü, upuzun boncuk kolyeler ve elinde boncuklu asası! Bu
kıyafetin gelinlik olduğunu, daha önceki köy ziyaretlerimden biliyorum.
Gelinler, evlendikten sonra yaklaşık 2 ay boyunca bu giysi ile dolaşıyorlar.
Böylece tüm ahaliye, artık evli bir kadın olduğu ilan edilmiş oluyor. Oysa
bildiğim kadarıyla Lamin ve Fatima uzun yıllardır evli. Nasıl oluyor bu, yoksa
bayrama özel mi diye sorunca, Gambiya’da evlilik müessesesi konusunda dünyam
aydınlanıyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’da Müslüman çiftler, imam nikahı ile evleniyor. Aynı
bizim köylerimizde olduğu gibi burada da kız tarafı erkek tarafından başlık
parası istiyor. Ancak iş bir tek başlık parası ile kalmıyor, bir yandan da
damadın eline uzun bir istek listesi veriliyor. Hayvanlar, ev eşyaları vs… Ayrıca bunun üzerine kız tarafının tüm
akrabalarının yedirilip içirileceği, akrabalara da hediyeler sunulacağı bir
düğün yapmak gerekiyor. Elbette çoğu damat bu talepleri karşılayamıyor. İki
aile aralarında anlaştılarsa ve damadı beğendilerse, bu talepler karşılanmadan
hemen evlenmelerine izin veriyorlar. Ancaaak. Böyle kuru kuru nikah yapmak,
evlilikten sayılmıyor. Tam anlamıyla düğün yapılıncaya kadar, kadın kimi günler
eşinin evine gitse de kendi ailesinin evinde yaşamaya devam ediyor. Ayrıca
kadın, “ben artık seni istemiyorum” diyerek nikahtan çekilmekte özgür. Çift bu
süreçte isterse 10 çocuk yapsın, fark etmiyor. Tabi Gambiya yoksul bir ülke
olduğu için, evliliklerin yüzde doksanı bu şekilde. Ne zaman ki damat düğün
yapar, ki bu Lamin ve Fatima’nın evliliğinde olduğu gibi 10 yıl sürebilir, o
zaman gerçekten evlenmiş sayılıyorlar. Düğünden sonra kadın artık tamamen
erkeğin evine yerleşmek, kocasına “bey” ve bana göre çok daha acayibi, “abi”
diye hitap etmek zorunda. Tüm bunları okuyup “aman zavallı damat” diye
düşünmeyin. Erkek kadına düğün yapmış olsa bile nikahı dilediği zaman atıyor ya
da gelinin üstüne kuma getiriyor. Üstelik bu kumalar aynı evde de yaşamıyorlar.
Genelde erkekler karılarına boşol bile demeden ikinci ya da üçüncü kadınla
nikahı basıyorlar. Kadın ancak adam ortadan kaybolunca konuyu idrak ediyor.
Çoğu zamanda çocukların geçimini tek başına sağlamak zorunda kalıyor. Ve tabi
hiçbir yasal hakkı yok. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxnTVuqMDYHkbl45mzqc-b-cIYOubzeBZ9XRCg1S4d98pG-qT1rOtrA5Ope4bwJ8LEIqcviUVQ6xsl8Cvz3d5lqBFy2BNmLRn7ND1cu2xFnZQSs-tKoztTPCEgQsrF4BXcA9oKp2-e-yYQ/s1600/IMG_2208.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxnTVuqMDYHkbl45mzqc-b-cIYOubzeBZ9XRCg1S4d98pG-qT1rOtrA5Ope4bwJ8LEIqcviUVQ6xsl8Cvz3d5lqBFy2BNmLRn7ND1cu2xFnZQSs-tKoztTPCEgQsrF4BXcA9oKp2-e-yYQ/s320/IMG_2208.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gelelim bizim çiftimize. İkisi yıllardır mutlu mesut bir
yuva kurmuşlar; beş tane de çocuk yapmışlar. Ancak ben Gambiya’ya gelmeden
birkaç hafta önce, evliliklerinin onuncu yılında ancak düğün yapabilmişler.
Fatima da haliyle, hala gelinliği ile gezme sürecinde. Hem bayramı hem de düğününü
kutluyor. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gün boyunca iki dirhem bir çekirdek giyinmiş bayram
çocukları eve uğrayıp büyüklerle tokalaşıyor ve 1 dalasilik harçlıklarını
alıyorlar. Ara ara hem bayram kutlamak, hem de evdeki beyaz kadını görmek
isteyen komşu ve akrabalar evimize uğrayıp hoş beş ediyor. Akşam yemeğinden
sonra gelin ve damat, Yundum halkıyla biraz daha kaynaşmam gerektiğini
söyleyerek beni dışarı çıkarıyor. Birlikte kapı kapı dolaşıp komşulara iyi
bayramlar diliyoruz. </div>
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="margin-left: auto; margin-right: auto; text-align: center;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzBpfAhwe4kn-mmJBBMFusMssX9gQulJPf6UaWbvJV55iT_vcfu68jKyEhQHOoTb-cDHVcES4Coc-TkrB7sa6f7oz3bwH9ShCsSAsHgO4I70mMg1wkYOX6cXRPCoqF-sgltMDUjaYkycG4/s1600/IMG_2213.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzBpfAhwe4kn-mmJBBMFusMssX9gQulJPf6UaWbvJV55iT_vcfu68jKyEhQHOoTb-cDHVcES4Coc-TkrB7sa6f7oz3bwH9ShCsSAsHgO4I70mMg1wkYOX6cXRPCoqF-sgltMDUjaYkycG4/s320/IMG_2213.JPG" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Bayram çocukları</td></tr>
</tbody></table>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Köyün tüm çocukları peşimizde. Zaman zaman, bir kadın yolumuzu
kesip başındaki örtüyü çıkarıyor ve önümüze seriyor. “Para vermeden geçemezsin”
demekmiş bu. Dalasileri dağıta dağıta bütün köyü turluyoruz. İşte size
Gambiya’dan gecikmiş bir bayram hikayesi. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Beliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-3437894185229225962.post-83206583189290846712013-08-06T18:58:00.000-07:002013-08-06T19:31:30.211-07:00Tropikal iklimde yaşam<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmLrCwn1kTx5WnfOLRqp0gpR2nNi1QzYCzOt9wbyx-stwHvpIziO2CuJWXk0EHsvsCRIIkBolgWkKUizNtbw_LkWvNhhY0TtvjYdDCP7a1_ogtU_PoMGcsIqBsq3F3StNLaXPqnkcTyElr/s1600/ilk.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmLrCwn1kTx5WnfOLRqp0gpR2nNi1QzYCzOt9wbyx-stwHvpIziO2CuJWXk0EHsvsCRIIkBolgWkKUizNtbw_LkWvNhhY0TtvjYdDCP7a1_ogtU_PoMGcsIqBsq3F3StNLaXPqnkcTyElr/s320/ilk.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çok sıcak. Gerçekten. Siz bu satırlarımı okurken ben çoktan
serin bir yere doğru yola çıkmış olacağım demeyi ne kadar da isterdim… Oysa sıcaktan
kaçınmak imkansız. Ve siz satırlarımı okurken çenemden klavyenin üzerine şıp
şıp ter damlıyor. Sanki beni bir saunanın içine koymuşlar ve ‘bundan sonra
burada yaşayacaksın’ demişler gibi. Sıcağı ve nemi anlatmaya kelimeler
kifayetsiz. Güneşin bir an önce batmasını veya yağmur yağmasını dilemekten
başka yapacak hiçbir şey yok. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Burada geçirdiğim ilk iki hafta, susuzluk ve terden sabahları
aniden uyanıyor, kurumuş gırtlağımdan bir yudum sıvı geçsin diye delirmiş gibi,
şuursuzca yataktan fırlıyordum. Bu fırlamalar esnasında henüz cibinlikle yatmaya
da alışamadığım için, bir müddet tüllerle mücadele etmem gerekiyordu. Yüzümde
sürekli muşmula bir ifade…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
“Afrika tabi, bu sıcaklar normal” diyebilirsiniz. Ben de
buraya gelmeden önce farklı bir durum beklemiyordum elbette. Ama metabolizmam Gambiya’nın
iklimine uyum sağlayana kadar epey bir hırpalandım. Özellikle ülkenin
içlerindeki proje bölgelerine seyahat ettiğimde –ki bu bölgeler yaşadığım
Brikama’ya göre çok daha sıcak- itiraf ediyorum, bir yerlere saklanıp çocuklar
gibi hüngür hüngür ağladığım oldu. Yüzüm, saçlarım, vücudum terden sırılsıklam,
akan terden gözlerim yanıyor, başıma sardığım eşarp beni sıcaktan koruyamadığı
için üstüne bir de şapka geçirmişim ama buna rağmen beynim güneşten deliniyor
gibi hissediyorum ve bir türlü geçmeyen korkunç bir baş ağrısı çekiyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
Bunları neden uzun uzun anlatıyorum? Olur da Afrika’ya
gelirseniz ORS diye kutsal bir ilacın varlığından haberdar olun da benim
çektiklerimi çekmeyin diye. ORS’nin açılımı, Oral Rehydration Solution.
Dehidrasyonla kaybettiğiniz tuz ve mineralleri vücuda geri kazandırıyor. Burada
öyle yaygın kullanılıyor ki bakkallarda bile bulmak mümkün. Bir litre suyun
içine bu tozu döküp gün boyunca içiyorsunuz. Ondan sonra baş ağrısı falan
kalmıyor. Tabi bu sıcaklarda yürürken en az iki litre suyu sürekli yanımda
taşımak zorunda kalıyorum ama olsun. Aksi takdirde burada bir yerden bir yere
gitmeniz ya da en basit şekilde normal bir insan gibi hareket edip, çalışmanız
mümkün değil. Elektrik ve klimanın olmadığı bilgisini de not düşeyim. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgq9ODaHE9cUkL17C2nYK3KGcyvuiVj9o2s_FyeV0h5vkJpKC3iPX_MngsZ0_7leT_bC_L_VEq8JGm0KDm4KDE38TQ6sWuZlpnQKHGO-qTFVeMddTX4vVQg-cPU1NjH0GKXQOyCC-fIKW5B/s1600/iki.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgq9ODaHE9cUkL17C2nYK3KGcyvuiVj9o2s_FyeV0h5vkJpKC3iPX_MngsZ0_7leT_bC_L_VEq8JGm0KDm4KDE38TQ6sWuZlpnQKHGO-qTFVeMddTX4vVQg-cPU1NjH0GKXQOyCC-fIKW5B/s320/iki.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ekvator çizgisinin biraz üzerinde yer aldığı için Gambiya,
tropikal bir iklime sahip. Kuru ve yağışlı olmak üzere yılda iki mevsim
yaşıyor. Yağmurlu mevsim Temmuz ayı başında başlayıp Ekim ayına kadar devam
ediyor. Benim talihsizliğim mi nedir, bu yıl havalar beklenenden daha sıcakmış
ve yağmurlu mevsim biraz gecikmiş. Bereket geçen hafta yağmurlar başladı da
biraz nefes aldık. Tabi yağmurlu sezonun da şöyle bir sıkıntısı oluyor; nem çok
yüksek. Bulutlar tepemizde toplanırken üstümüzde havanın ağır baskısını
hissediyoruz. İnsanın göğsüne oturan, soluğunu kesen, sıkıntılı bir sıcak
bastırıyor önce. Sonra uzaktan hafif bir meltem esiyor. Esinti bir anda şiddetlenip
fırtınaya dönüyor ve bum! Deli bir yağmur başlıyor. Öyle çiselemek falan yok.
Bir anda. Bizim en şiddetli yağmurumuzu yüzle çarpın. Galonlarca su boşalıyor. Yağmura
dışarıda yakalanırsanız bilin ki hiçbir yağmurluk (en azından Türk Malı
yağmurluklar) kar etmiyor. Büyükçe bir şemsiye ile gezmek en güzeli. Tabi
şemsiye de bir noktaya kadar dayanıyor. Mutlaka kuytu bir yerlere saklanmanız
gerek. Allahtan yağmur normalde gün boyu ısınan ve adeta hamama dönen evlerin
içini serinletiyor da akşamları huzurlu bir uyku çekiyoruz. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipMVmRZDiA9-FsG72kzJAgvMP1XJIObwSX8tc7ZJ5LIUjSLMFBvnpwk3pzH_fdGG_oo7nCXy6gnE3Si3vzNwC5vNNDLcaFdy7DezKTGO58KkvI2ydN4QWaWid3pRFVL6t5lObLgFZmsnV_/s1600/SDC16922.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEipMVmRZDiA9-FsG72kzJAgvMP1XJIObwSX8tc7ZJ5LIUjSLMFBvnpwk3pzH_fdGG_oo7nCXy6gnE3Si3vzNwC5vNNDLcaFdy7DezKTGO58KkvI2ydN4QWaWid3pRFVL6t5lObLgFZmsnV_/s320/SDC16922.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ohoo, iklimi anlatmayı amma da uzatmışım. Halbuki bu yazıda
niyetim Missira ve Brikama’yı anlatmaktı. Gerçi olsun. Çünkü buranın yaşam
koşullarını ve kültürünü anlayabilmek için önce iklimi anlatmak sanırım yerinde
olur. Tahmin edeceğiniz gibi burada hayat çok ama çok yavaş. Adeta slow motion…
İnsanlar sokaklarda salına salına yürüyorlar. Eğer dar bir sokakta iseniz,
adeta kuyruktaymış gibi yavaş yavaş yürümek zorundasınız. Tabi sıcağın altında
bu hiç kolay olmuyor. Eğer insanlar salına salına yürümüyorsa, (genelde
kaldırım olmadığı için) sokağın kenarında, belki bir ağaç altında uzanıp
yatıyorlar. Özellikle sokak satıcıları arasında böyle kenara büzüşüp yatmak pek
moda. Tezgah falan açıkta, biri gelir bir şey aşırır dertleri yok. Uyuyorlar.
Bir bakkala giriyorsun bakkal uyuyor, eczaneye giriyorsun eczacı tezgaha
kafasını koymuş şekerleme yapıyor. Anlayacağınız ‘çalışıyor olmak’ uyumak için
engel değil. Bizim ofise toplantı için birileri geliyor; bir müddet sonra
kenardaki banka yatıp uyuyabiliyor. Tabi bu baygın düşmelerde Ramazan’ın da
etkisi var. Gambiya, yüzde 90 küsur Müslüman bir ülke ve çoluk çocuk hepsi sıkı
bir şekilde oruç tutuyorlar. Böyle bir iklimde bırakın açlığa, susuzluğa nasıl
dayandıklarını anlamakta güçlük çekiyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyYWmXz7di8kyrkBJycPYQSJcqfIzs28LLs3ayc3obRDPE8UZ2FBE79RftTptZAJsUz1I6m-Hf1gbtNjWagHH0PQLcsDc4MsqYSDv9AdV1kIq-kvbe3_j1eoeNrE3dLGVf-kABlh8Jygtw/s1600/IMG_2062.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyYWmXz7di8kyrkBJycPYQSJcqfIzs28LLs3ayc3obRDPE8UZ2FBE79RftTptZAJsUz1I6m-Hf1gbtNjWagHH0PQLcsDc4MsqYSDv9AdV1kIq-kvbe3_j1eoeNrE3dLGVf-kABlh8Jygtw/s320/IMG_2062.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya nehrinin kenarına kurulmuş bu ülke kocaman bir
delta, tamamen dümdüz. Tropik yağmur alan bir coğrafya olmasına karşın
Senegal’in kuzeyinden, Sahra Çölü’nden gelen kızıl kumlar tarafından kaplanmış
durumda. Öyle ki bu kum/toprak az sayıdaki asfalt yolu, ağaçların dallarını,
her yeri kaplıyor. Elbette kan ter içinde yürürken yüzünüz gözünüz de kumdan
nasibini alıyor. Her sokağa çıkışta vücudunuzun çıplak kalan noktaları bir
toprak tabakasıyla kaplanıyor. Terlikleysen ayaklar kızıl çamur, alnından
kahverengi terler süzülüyor. Bir bezle yüzünüzü kapatsanız bile, kumların
ağzınıza girmesine ve dişlerinizin arasında sürekli çıtır çıtır etmesine mani
olamıyorsunuz. Haliyle burada solunum yolları sıkıntısı yaşayanların sayısı hayli
fazla. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya, yılın belli dönemlerinde yüksek oranda yağış aldığı
için, cadde ve yol kenarlarındaki kızıl kumlara rağmen yemyeşil. Etraf palmiye,
muz ve mango ağaçlarıyla, bin bir çeşit çiçeklerle kaplı. Büyüklüğü ile bana
Avatar filminin ulu ağaçlarını anımsatan Afrika’nın sembol ağacı Baobab’lar her
yerde. Bizim ulu çınarlarımızın birkaç katı genişliğindeki bu ağaçlar,
dallarından sanki ipe bağlı bir topaç gibi sallanan meyveleriyle peri
masallarından çıkmış gibi görünüyorlar. Bunların dışında adını buranın
yerlilerinden bir türlü öğrenemediğim, ateş kırmızısı çiçekleri olan kalın
gövdeli muhteşem bir ağaç daha var. Kaç kişiye sorduysam, “Haa, çiçekli ağaç
mı? Biz ona çiçekli ağaç (flower tree) diyoruz zaten” diye bir cevap aldım.
Halbuki farklı renklerde onlarca çiçekli ağaç var burada… Sanki Gambiya’da gökkuşağının
tüm renklerinden birer bitki var gibi. Gözleriniz renk cümbüşünden bayram
ediyor. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhD8M8H96nYxVLw0wS0n5zqYKQRboczBPIJktRmKi1lkxXCX7ysW82dP9W1roPdGKQVFYJcni4TPPKhAbaIi5N8RPWNAPN7x1k5sR-usnrTz6PMg3VFbTzZF8NFTum-WT92AK0rzEIqsgCb/s1600/SDC16915.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhD8M8H96nYxVLw0wS0n5zqYKQRboczBPIJktRmKi1lkxXCX7ysW82dP9W1roPdGKQVFYJcni4TPPKhAbaIi5N8RPWNAPN7x1k5sR-usnrTz6PMg3VFbTzZF8NFTum-WT92AK0rzEIqsgCb/s320/SDC16915.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_6v6knu55ntWMf5tI2u7us9BNzTNPCOihkl3j7gecULoM0cCb33XzyHYiPUDEeXdgA7OYErKJTGgN_05Poh5a1qU116qR4d-maKc-hxpLU9Sb-jKjUU5Qtoz5FHgt4bC9n6CdRFhR5ul2/s1600/IMG_1980.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_6v6knu55ntWMf5tI2u7us9BNzTNPCOihkl3j7gecULoM0cCb33XzyHYiPUDEeXdgA7OYErKJTGgN_05Poh5a1qU116qR4d-maKc-hxpLU9Sb-jKjUU5Qtoz5FHgt4bC9n6CdRFhR5ul2/s320/IMG_1980.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu renk cümbüşü, Gambiyalıların giyimlerine de yansımış. Öyle
kuzguni siyah ve güzel ciltleri var ki, giydikleri rengarenk kıyafetler
üzerlerinde adeta bir resim gibi duruyor. Erkek, kadın demeden daima en cırtlak
renkleri tercih ediyorlar. Yanlarında kendimi solgun, sarılıklı bir insan gibi
hissediyorum. Bu kılık kıyafet, süslenme faslına bilahare gireceğim. Ama daha
fazla uzatmadan Brikama’dan bahsedeyim.<b> <o:p></o:p></b></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5XjV_bPjm_ORBdD0_CJkMRbtyR-UmWigkd6H7WAq99R0n5_A3CbOxMBwbyyTF48CuGutxk2F0RjtL_K-dgv_H_RglxBJ73Yg5GGwajPwQj-qWAhmFWBsNOxB0KRdbqSw1fdwc8-KSKaad/s1600/SDC16968.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi5XjV_bPjm_ORBdD0_CJkMRbtyR-UmWigkd6H7WAq99R0n5_A3CbOxMBwbyyTF48CuGutxk2F0RjtL_K-dgv_H_RglxBJ73Yg5GGwajPwQj-qWAhmFWBsNOxB0KRdbqSw1fdwc8-KSKaad/s320/SDC16968.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Fareli köyün
kavalcısı<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Gelişmişlik anlamında Gambiya, bana göre yeni çağa daha
yeni adım atmış bir ülke. Ülkenin yüzde 70’i çiftçilik ve hayvancılıkla
uğraşıyor. Turizm dışında kayda değer hiçbir endüstrisi yok. Turizmin de ne
kadar kayda değer olduğu tartışılır… 1.7 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 50’den
fazlası, uluslararası yoksulluk sınırının çok altında, günde 1,5 Amerikan
Doları ile geçiniyor. Daha doğrusu, geçinemiyor… İşsizlik yüzünden nüfusun çoğu
Brikama gibi kentlere akın etmiş. Tabi buraya, bizim anladığımız manada kent
denilebilirse… Hiçbir sokakta asfalt yok. Asfalt yollar ancak şehirlerarası bağlantılarda.
Her yer çamur; bazı yerler çamurun da ötesinde bataklık ve gölet. Çöpler bu
suların üzerinde yüzüyor. Eğer gün olur da sokakta herhangi bir çöp kutusuna
rastlarsam, söz fotoğrafını çekip sizlerle paylaşacağım. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcK_ENL2edgkEMfWUc7M6n8qABZ6OdaLXK04YHbEgRe9jKd4op90mPQ_FqTD43gmuMEVSNSq_F9lSOa1cUixFDNnJaNeGJSfs-IwuVjFSJPBb23PrSfOAbZRFtg9h9QSwKN7K2YxLY1gbX/s1600/IMG_2068.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcK_ENL2edgkEMfWUc7M6n8qABZ6OdaLXK04YHbEgRe9jKd4op90mPQ_FqTD43gmuMEVSNSq_F9lSOa1cUixFDNnJaNeGJSfs-IwuVjFSJPBb23PrSfOAbZRFtg9h9QSwKN7K2YxLY1gbX/s320/IMG_2068.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kanalizasyon sistemi
yok. Evlerde, kompaların içindeki küçük ahşap ya da alüminyum kulübeler,
tuvalet olarak kullanılıyor. Tuvalet dediysem, yalnızca bir delikten ibaret. Bir
atık sistemi olmadığı için kanalizasyon genellikle toprağa işliyor ve kompaların
duvarından sokağa doğru sızıyor. Bu yüzden sokakta bahçe duvarlarının diplerine
baktığınız zaman boydan boya nasıl yeşillendiğini görüyorsunuz. Yağmur şiddetli
yağdığı zaman, bileklerinize gelen (ben henüz görmedim ama Eylül ayında dize
kadar olduğu söyleniyor) su birikintilerinin içinde yürürken, haliyle
kanalizasyonun ve çöpün içinde dolaşıyorsunuz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kompalarda bahçenin bir köşesinde, çöpleri yakmak için bir
bölüm ayırıyorlar. Çöpler burada biriktiriliyor ve iyice sineklenmeye başladığı
zaman yakılıyor. Haliyle fareler burada oldukça tosunlar ve neredeyse bir evcil
hayvan olarak besleniyorlar. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE-fJ75LbG4kv3nG8aM53JjKygfrH_7KtN0uLy2AyoqkkV0Tx64U3hCoVDrG0CZo4jYnKpRvlZL0C-6qQBQ7PlrKp5Zs1eJ-sngHiV87aU2ivdRCic8tTOVHhFxjBm2jU5r011jGC9vCbZ/s1600/IMG_2067.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgE-fJ75LbG4kv3nG8aM53JjKygfrH_7KtN0uLy2AyoqkkV0Tx64U3hCoVDrG0CZo4jYnKpRvlZL0C-6qQBQ7PlrKp5Zs1eJ-sngHiV87aU2ivdRCic8tTOVHhFxjBm2jU5r011jGC9vCbZ/s320/IMG_2067.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Elektrik gün içinde belli (daha doğrusu belli olmayan)
saatlerde veriliyor; akşamları genellikle elektriğimiz yok. Ya mum ışığı ya da
pilli fenerlerle yaşıyoruz. Bereket sevgili Toshiba’mın şarjı uzun süre
dayanıyor da kesinti olduğunda bile birkaç saat çalışıp işlerimi yapabiliyorum.
Şarj artık tamamen tükendiğinde ise fener ve mum ışığında kitap okumaya
alıştım. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
En çok şaşırdığım şey, burada suyun pek kesilmemesi. Gambiya’nın
su rezervleri oldukça fazlaymış. Gayet de temiz olduğu iddia ediliyor.
Genellikle her mahallenin büyük bir su tankı bulunuyor. Suyu oradan evlere
ulaştırıyorlar. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVMzCJ5VYBDUhKumh1n-tA-Az4ZMbtmScEzCFt9aRfbGftiIokWz4Q50xEQ8MIOXoiW7vU9MzWoYvXfF6epVMwcoRgRtLDxNxpJ0xVj-wxpHFwjxJC1GJOK_MGXUGhcSs8MAwHF7wUP_9e/s1600/SDC16963.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVMzCJ5VYBDUhKumh1n-tA-Az4ZMbtmScEzCFt9aRfbGftiIokWz4Q50xEQ8MIOXoiW7vU9MzWoYvXfF6epVMwcoRgRtLDxNxpJ0xVj-wxpHFwjxJC1GJOK_MGXUGhcSs8MAwHF7wUP_9e/s320/SDC16963.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yaşadığım mahalle Missira, Brikama’nın merkezine yürüyerek
on beş-yirmi dakikalık mesafede. Ama tabi yollar genelde çamur deryası olduğu
için, yürümek yerine dolmuşları kullanıyoruz. Yanlarında ya da üstünde yeşil
bir şerit bulunan sarı sedan otomobillerden oluşan araçlar, göletlere bata çıka
artık otomobillikten çıkmış durumdalar. Kontak anahtarının olması gereken yerden
kablolar çıkıyor, arabalar genelde hurda durumda. Kapı kolları yok, kopuk
silecekler bezler ya da ipler vasıtasıyla cama tutturulmuş… Araçlar kaportadan
ibaret, bildiğiniz canlı cenaze. En çok güldüğüm şeyse, eğer ön koltuğa
oturuyorsanız şoförün mutlaka emniyet kemerinizi bağlatması. Tabi kemer de
kemerlikten çıkmış, kalın bir ip gibi boğazınıza dolanıyor. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaOAl4PF5KmS-VUrHz0RYtYfiYUqB_WPa9Ooct5VHaP41kJ_OFAMhCFMONHL0CHOjdUxs-Pq-phFTXFSYxpTlP_ValRpZgAiYxkZASbRuYwJbkGIPEWLcwui3WkVzCpzfjjxt9JAMQVBux/s1600/IMG_2058.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaOAl4PF5KmS-VUrHz0RYtYfiYUqB_WPa9Ooct5VHaP41kJ_OFAMhCFMONHL0CHOjdUxs-Pq-phFTXFSYxpTlP_ValRpZgAiYxkZASbRuYwJbkGIPEWLcwui3WkVzCpzfjjxt9JAMQVBux/s320/IMG_2058.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Dolmuşlar, Brikama’da pazar yerinin yanındaki büyük garaja 8
Dalasi’ye gidiyorlar. Ah, bu arada Gambiya’nın para birimi Dalasi’den de kısaca
bahsedeyim. 100 dalasi yaklaşık 8 lira. Ekmek 6 dalasi, 1 litrelik pet şişede
su, 25 dalasi. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Brikama’nın garajı, sanırım yeryüzünde görebileceğiniz en karmaşık,
en pis, en kalabalık yer. Belki 1950’lerin sonundaki Topkapı Garajı ile
mukayese edilebilir. Gambiya’da taşımacılık konusunu, başka bir yazıda ayrıca
anlatmam lazım. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Missira’nın sokakları, sürekli koşturan, oynayan ve şen
kahkahalarıyla ortalığı ayağa kaldıran neşeli çocuklarla dolu. Ev ve bahçe
kapıları daima açık, bütün aileler çoluk çocuk ortada. Küçük bir yer olduğu
için herkes birbirini tanıyor, ayaküstü sohbet ediyor. Bu açıdan son derece
emniyetli ve onca kire, toza, çöpe rağmen insana huzur veren bir yer. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgH08mvDVsxClrXjLml2GRL28pfpBA7ldNsi1LgrQShpFpHndzW0285NHzEdfYRRZD9Zvw48y16LbNaRbwssS1u82m17f4nE6xiYOvl4q7iQKHJuNT1KTLQZUZLPRg7ZKT_DJUz8gn1Amyx/s1600/SDC16970.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgH08mvDVsxClrXjLml2GRL28pfpBA7ldNsi1LgrQShpFpHndzW0285NHzEdfYRRZD9Zvw48y16LbNaRbwssS1u82m17f4nE6xiYOvl4q7iQKHJuNT1KTLQZUZLPRg7ZKT_DJUz8gn1Amyx/s320/SDC16970.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Tabi ben bu mahallenin, yegane beyaz insanıyım. Pardon, bir
de Brikama’ya yakın bir yerde bir albino amca yaşıyor; onunla birlikte iki
kişiyiz. Hatta adam beni yolda görünce sanki aynı kaderi paylaştığımızı
düşündüğü için daima selam veriyor. Dolmuşa bindiğimde ise benle sohbet etmeye
çalışan şoförler genelde söze “Daha önce arabama binmediniz ama, sizi görmüştüm”
diye başlıyorlar. Haliyle, kolayca seçilebiliyorum… <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Gambiya’da yaygın konuşulan dillerden biri olan Mandinka’da
Tubab, beyaz adam anlamına geliyor. Söylediklerine göre “kötü adam” anlamına
gelen “ibab” kelimesinden türemiş bu sözcük. Sokağa çıkınca adeta fareli köyün
kavalcısı gibi, peşimde en az on çocukla birlikte yürüyorum ve hepsi ardımdan “Tubaaabbbb!”
diye bağırıyorlar. En sevdikleri şey tubab’la el sıkışmak. Eğer el sıkıştıysak,
o zaman sohbet başlıyor. Çocuklar “Hellooo, how are youuu” diye kıkırdaşarak
söze başlıyorlar. Ben “fine, and you” diyince cevap veriyorlar: “Fay fay!” <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Kimi zaman çocuklar kapıma kadar gelip evden çıkmam için
bana sesleniyor. Çıkınca da hepsi film izler gibi bana bakıp gülüşüyorlar.
Hepsi de çok naif ve çok güzeller. Birlikte “fay, fay” yaşayıp gidiyoruz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaXa6b5XDXn2SuRoJS7GUJzUe08l7kKeY1pBVzp1z0VpdtjlOgOIfEwmqEty4A6mlm0jvGG1ycKJeJV4Qzm4nGO3oygz7Un5OcGVXVLO8FT9kCfnI4Aaa9WcM0jZ8BQjnHHv2eUv7mX1Mh/s1600/IMG_7166.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaXa6b5XDXn2SuRoJS7GUJzUe08l7kKeY1pBVzp1z0VpdtjlOgOIfEwmqEty4A6mlm0jvGG1ycKJeJV4Qzm4nGO3oygz7Un5OcGVXVLO8FT9kCfnI4Aaa9WcM0jZ8BQjnHHv2eUv7mX1Mh/s320/IMG_7166.JPG" width="320" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Beliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-3437894185229225962.post-8797204645430734392013-08-01T02:26:00.003-07:002013-08-01T02:26:56.756-07:00Missira’ya yerleşmek<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilgW7PSuxePJ5ntOQfQOrbtLtNfxmdMND0Gwg4Wth6C3xPvUg2Q5la5PRUUfusIlpGMTS2Zsl89fp_u0OnNBiAAMqY3HdI3RRKRHf5uKV1iiQSH4o1P9awe6Vnj5SMOJOpMsXOkl5QpB-N/s1600/IMG_7024.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEilgW7PSuxePJ5ntOQfQOrbtLtNfxmdMND0Gwg4Wth6C3xPvUg2Q5la5PRUUfusIlpGMTS2Zsl89fp_u0OnNBiAAMqY3HdI3RRKRHf5uKV1iiQSH4o1P9awe6Vnj5SMOJOpMsXOkl5QpB-N/s320/IMG_7024.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanı insanlığından utandıran bir sefalet. Gambiya’yla
ilgili ilk izlenimim bu. Nasıl bir ortamla karşılaşacağını tahmin etmek, ama
mevcutla yüz yüze geldiğinde gerçekle nasıl baş edeceğini bilememek; öfkelenmek,
durumu kabul etmekte zorlanmak… İlk günlerim bu hislerle ve burada insanların
ne şartlarda yaşamak zorunda olduklarını sindirmeye çalışmakla geçti. Bereket,
benden önceki gönüllü arkadaşım Nezihe’den işleri hızla devralmak zorundaydım
da koşturmaktan “vicdan muhasebesine” pek fazla girmeye fırsatım olmadı. İyi ki
de böyle oldu zira buraya üzülüp içerlemeye değil, buranın gelişmesi için canla
başla çalışan bir avuç insana destek vermek için geldim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Yine de, anlatmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum. Yazarken
hala tutuk bir şekilde ilerliyorum. O yüzden, Gambiya’nın acıtan gerçeklerine
geçmeden önce, belki biraz tebessüm edersiniz diye, buraya geldiğim ilk günü
anlatmakla işe başlamanın doğru olacağına karar verdim. Güncenin devamında
buranın kültüründen, insanlarından, köylerde gerçekleştirdiğimiz projelerden ve
en çok da güzelliklerinden nasılsa bahsedeceğim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>İlk gece ve hayvanat
bahçesi<o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Uçağım Gambiya’ya gece yarısı indi. Saat sabahın üçünü
gösteriyor olmasına karşın sıcak ve nemli hava, alandan çıkar çıkmaz yüzüme
vurdu. Nezihe’nin ayarlamış olduğu araçla, gönüllü evimizin yer aldığı
Brikama’ya doğru yola çıktık. Sendegel’in gönüllü paydaşı WACC’ın ofisi
Brikama’da, evimiz de ofisin bir sokak ötesinde…<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Çift şeritli asfalt yol karanlık, havaalanından sonra pek
fazla ışıklandırma yok. Yaklaşık yirmi dakika sonra Brikama’ya vardık ve
aracımız şehrin içine doğru, bir tali yola saptı. Sapar sapmaz da kendimizi
çamur deryasının içinde bulduk. Sokakların hiçbirinde asfalt yok ve gece
karanlığında bile toprağın kızıl rengi göze çarpıyor. Aracımız dört çeker bir
cip olmasına karşın balçık çamur ve göletlerin içinde zorlukla ilerledi, adeta bir
offroad yarışında gibiydik. “Yağmur
sezonu başladı” dedi Nezihe, “Brikama biraz alçakta kaldığı için sezon boyunca
sokaklarda göletler oluşuyor.” Sokaklar tamamen karanlık ama gökyüzünde ay öyle
berrak ki, duvarların ardındaki tek katlı evlerin alüminyum çatıları ışıldıyor.
<o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs4NvpeiKFGUtI6WJyYuflb4Ok9eT9Bi3OoVNB6o00uq2OSsR9NVJhD1Dn3yTgfDu-Ew_ibmkoqip_k-NJPXKuaiciyC3-0lijiSR7D9B9NQ4KrlaX2Ctd4b2zR5OOMA4bPQRO-eEHO3mm/s1600/IMG_7020.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjs4NvpeiKFGUtI6WJyYuflb4Ok9eT9Bi3OoVNB6o00uq2OSsR9NVJhD1Dn3yTgfDu-Ew_ibmkoqip_k-NJPXKuaiciyC3-0lijiSR7D9B9NQ4KrlaX2Ctd4b2zR5OOMA4bPQRO-eEHO3mm/s320/IMG_7020.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Mahallenin göletleri</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yollarda bata çıka ilerleyerek nihayet Missira’daki evimize
ulaştık. Burada binalar, bir buçuk, iki metrelik duvarlarla örülmüş bahçelerin
içinde yer alıyor. Birkaç aile birarada yaşadığı için genelde duvarın içinde
iki ya da üç ev bulunuyor. Bu komplekslere ise compound (ya da Gambiyalıların
söylediği şekilde ‘kompa’) deniyor. Bizim kompa, ev sahibimiz Bayan Nacara’ya
ait büyük bir ev, gönüllü evimiz ve WACC çalışanlarından Süleyman’ın ailesiyle
yaşadığı iki odalı daha küçük iki ev ve girişteki küçük kulübe ile dört binadan
oluşuyor. Hem ev hem de bir bakkal olan girişteki küçük binada, Gine Bissaulu
göçmen bir çift, 1,5 yaşındaki küçük kızları Kadi ile birlikte yaşıyorlar. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Neyse ki kompamız pırıl pırıl, tertemiz. Bahçe tamamen
karolarla döşeli ve tam ortasında, büyük mango ağacının altında yuvarlak,
betonarme, alüminyum tavanlı bir şadırvan var. Gece eve vardığımızda bahçe
kapısını bize Süleyman ve kompanın bekçisi açtılar. Biraz soluklanmak ve hoş
beş etmek için bahçede oturduk.</div>
<div class="MsoNormal">
İlk dikkatimi çeken şey, kurbağaların vıraklamalarıydı…
Sanki büyük bir kurbağa orkestrası soluk almadan sürekli çalıyordu. Yalnız
belli aralıklarla, sanki aralarında tıp ilan etmişler gibi topluca susuyorlar.
Çıt çıkmıyor. “Nasıl böyle aniden susuyorlar?” diye sorunca, Süleyman cevap verdi:
“Kurbağalar yoldaki su göletlerinin içinde. Eğer göletin yanından biri
geçiyorsa o esnada susuyorlar.” Çok güldüm. Kurbağalar kendi aralarında “Susun,
susun, şimdi biri yaklaşıyor!” mu diyorlar acaba diye şakalaştık.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Tam kurbağalara gülerken, bu defa mango ağacının tepesinden
garip sesler gelmeye başladı. Tabi yazıyla sesleri tarif etmek çok güç. Ama ben
kendimce bir benzetme yapmaya çalışacağım. Bir küçük kedi yavrusu miyavlarken
bir yandan da pipetle fırk fırk su içiyor gibi. Evet, ben de bunu yazarken çok
gülüyorum ama vallahi tillahi böyle bir ses… Meğer yarasalar geceleri mangolara
dadanıp suyunu içiyorlarmış. “Vay, yarasa mı” dememe kalmadı, o esnada
“baaammmm” diye bir patlama oldu. Yerimizden zıpladık. Bekçi ve Süleyman
halimize güldü. “Yarasaların ağaçtan aşağı attığı mangolar” dedi. Tevekkeli
buralarda yer gök mango. Sokakta yürürken yerden bir tane alıp hemen yemeye
başlayabilirsiniz. <o:p></o:p></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAJxXRoW1AxSV2gVVeArj7V3LK4s80B_2ACHTxBr_-hRzUKbCm0iOaUMNVVpnGO0HX931c27y1vIk0L50SaHmv8_mnQ9ZBk7eIePTuWudysT5QWvBiCyPzxqD_KFCDThQyyPu0TRdFYOi-/s1600/IMG_2021.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjAJxXRoW1AxSV2gVVeArj7V3LK4s80B_2ACHTxBr_-hRzUKbCm0iOaUMNVVpnGO0HX931c27y1vIk0L50SaHmv8_mnQ9ZBk7eIePTuWudysT5QWvBiCyPzxqD_KFCDThQyyPu0TRdFYOi-/s320/IMG_2021.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Zaten yer gök mango, satış yapabiliyorlar mı merak ediyorum:)</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyGEBJ55iMenPiUKJb7D96YEce2X5fBSVzU_sKxDRTDDjhGx6uGSCtQTMQhD-5UKXG__rDsGSDrFbKQtgqGH8v_BnLZw7A3Fj-yOLldy33ZrJdm0lmAAMQTXMod596OkfPxNQLqlvuMcCI/s1600/IMG_7164.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyGEBJ55iMenPiUKJb7D96YEce2X5fBSVzU_sKxDRTDDjhGx6uGSCtQTMQhD-5UKXG__rDsGSDrFbKQtgqGH8v_BnLZw7A3Fj-yOLldy33ZrJdm0lmAAMQTXMod596OkfPxNQLqlvuMcCI/s320/IMG_7164.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Gece, uykuya geçmeden önce tanıştığımız son hayvan ise
kertenkelelerdi. Kompanın duvarları üstünde, bir aşağı bir yukarı gezinip
duruyorlar. Avlumuzun kedileri sayesinde gün içinde kendilerini daha yakından
tanıma fırsatını yakaladım. Bir tane yakalayıp “Baaak, ben ne güzel kertenkele
tuttum” diye göstermeye geliyorlar. Kertenkeleler epey tombul ve uzun. Sanırım
boyları 20 cm kadar var. Büyük olanlarının (ki bunlar erkekmiş), kafaları sarı,
vücutları lacivert. Öğrendiğim kadarıyla bu aralar kertenkelelerin çiftleşme zamanıymış.
Normalde tüm kertenkeleler kahverengiymiş ama bu dönemde erkekler dişilere kendilerini
göstermek için tavuskuşu gibi renkleniyorlarmış. Benim Fenerliler dediğim erkek
kertenkeleler, anladığım kadarıyla kompanın duvarlarında kız tavlamak için
piyasa yapıyorlar. Allahtan bize bir zararları yok. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ve tabi son olarak, tropikal iklimlerin olmazsa olmazı
sivrisinekler… Her an her yerdeler. Özellikle de geceleri. Kara sinekler ise
gündüzleri daha bir aktifler. Velhasıl, sineksiz bir an yok bu memlekette.
Gelir gelmez ilk yaptığımız iş, Off’ları vücudumuza sıkmak oldu. Yine de gece
uyurken ısırılmaktan kurtulamadık. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Beliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-3437894185229225962.post-39675719618791558042013-07-26T05:03:00.002-07:002013-08-05T15:01:42.213-07:00Gambiya’dan herkese merhaba!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDjRbFBPnLzEtZb6m2jYKLZOLVijJYhQE_aWcK9htHBVFWMg96H-ykbD7Ay3QBId45rA6YkUx4dHh3d8bK-9AV5-Dy-7Wxuh6SjYrpe7TspXxEBq4xUZgclCkMosef1KrqDj15WVbbR4rc/s1600/the-gambia.gif" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="297" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDjRbFBPnLzEtZb6m2jYKLZOLVijJYhQE_aWcK9htHBVFWMg96H-ykbD7Ay3QBId45rA6YkUx4dHh3d8bK-9AV5-Dy-7Wxuh6SjYrpe7TspXxEBq4xUZgclCkMosef1KrqDj15WVbbR4rc/s320/the-gambia.gif" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Şu an sizlere seslendiğim yer, Afrika ana karasının en küçük
ülkesi. Gerçekten öylesine küçük ki, Atlas’ı açıp Afrika’ya baktığınızda nerede
olduğunu ilk seferde bulabilmek çok güç. İşinizi kolaylaştırmak için bir tarif
vereyim: Afrika’nın orta batı kıyısında, Atlantik okyanusuna dökülen Gambiya
nehrinin çevresini ince bir dikdörtgen gibi sarmış, etrafı üç yandan Senegal
tarafından kuşatılmış bir ülkecik. Nüfusu yaklaşık 2 milyon (hadi gerçek rakamı
vereyim: 1.7 milyon), başkenti ise Gambiya nehrinin okyanusa döküldüğü noktada
yer alan Banjul. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Buraya kadar anlattığım yerleri dünya haritasında rahatlıkla
bulabilirsiniz. Ama benim bulunduğum şehri görmeniz için belki Google Maps’te
detaylı bir arama yapmanız gerekebilir. Banjul’a yaklaşık bir saat mesafede yer
alan Brikama şehrinin (ki bizim anlayacağımız ölçütlerle kasabasının) Misira
mahallesinde yaşıyorum. Burası için “dünyanın unuttuğu bir yer” denilebilir.
Gerçi, Misira da kendi halinde mutlu mesut yaşıyor; dünyayı pek de umursamıyor.
<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmT7U42SoZWLJxoOn3_bqUkxIm8ur5AcQfujRzmHwS9-r-sIDaKwdIOInX1bdjSkt6AEsbGcC059ZqVRPwRbrW-4E8UZ7Rey2xEAaiXBz10XWOKx79aPCrhlKphNX7hSpNhlCBAkGjYSTi/s1600/IMG_7026.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmT7U42SoZWLJxoOn3_bqUkxIm8ur5AcQfujRzmHwS9-r-sIDaKwdIOInX1bdjSkt6AEsbGcC059ZqVRPwRbrW-4E8UZ7Rey2xEAaiXBz10XWOKx79aPCrhlKphNX7hSpNhlCBAkGjYSTi/s320/IMG_7026.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bu günce aracılığıyla Gambiya ve Misira’yı daha uzun bir
şekilde anlatacağım; ama önce neden buraya geldiğimle başlayayım.<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Beni tanıyan dostlar, iki yıl önce işimi bıraktıktan sonra
Orta Amerika’ya, Guatemala’ya gittiğimi, orada bir yetimhanede gönüllü olarak
çalıştığımı biliyorlar. Yeni duymuş olanlar, o dönemde kaleme aldığım La Turca
en Guatemala (<a href="http://www.laturcaenguatemala.blogspot.com/">www.laturcaenguatemala.blogspot.com</a>)
adresine göz atabilir veya gönüllü çalışmak isteyenlere kılavuzluk etmesini
amaçlayarak yazdığım Yoldan Gönüllü Çıktım (Naviga Yayınları) isimli kitabımı
okuyabilir. “Yok, biz Orta Amerika’yla ilgilenmiyoruz, Afrika’yı merak
ediyoruz” diyenler varsa, onlar da bu günceyi takip edebilirler. Zira bu Afrika
yolculuğu önümüzdeki 6 ay boyunca devam edecek. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2PXPko8fPhTEn0q4hrxoI_vg6IBgQCe3trI5_Fv4qpvJFHY_TBNtnygv3E2jmdOlKiI_2LGAS8vKXspgtLz8o4nUDNoMZRXy4S-rhXMLSKxZdNm6Ej8cqxjsa7aHfyE039cLZj_zXrSex/s1600/IMG_1986.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg2PXPko8fPhTEn0q4hrxoI_vg6IBgQCe3trI5_Fv4qpvJFHY_TBNtnygv3E2jmdOlKiI_2LGAS8vKXspgtLz8o4nUDNoMZRXy4S-rhXMLSKxZdNm6Ej8cqxjsa7aHfyE039cLZj_zXrSex/s320/IMG_1986.JPG" width="240" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<b><br /></b></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Sen-De-Gel sayesinde
Gambiya’dayım</b><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Afrika’ya da gönüllü çalışmak için geldim. Guatemala’dan
İstanbul’a dönüp kitabımı yazmayı tamamladıktan sonra, yeniden gönüllü olarak
çalışabileceğim fırsatları araştırıyordum. Niyetim yine yurtdışında bir saha
projesinde gönüllü çalışmak, bir yandan da yazmaya devam etmekti. İsmiyle adeta
gönüllülüğe çağrı yapan Sen-De-Gel ile işte bu dönemde tanıştım. (<a href="http://www.sendegel.org.tr/">www.sendegel.org.tr</a>) <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sen-De-Gel, tam adıyla Sosyal ve Ekonomik Yaşamda Nitelikli
Değişim ve Gelişime Destek Derneği, dünyanın en yoksul ülkelerinde sosyal ve
ekonomik alanda sürdürülebilir gelişmeyi desteklemek amacıyla iki yıl önce
kurulmuş. Derneğin faaliyetlerinden haberdar olur olmaz oryantasyon
toplantılarına katıldım ve kısa süre içinde gerçekleştirmiş oldukları işlere hayranlık
duydum. Sen-De-Gel hakkında en çok hoşuma giden şey, tepeden inmeci bir
yaklaşım izlemeyerek yalnızca yerel kuruluşlar tarafından davet edildiği yerlerde
faaliyet göstermesi. Ayrıca “yardım” vizyonuyla değil, kalkınma ve istihdama
destek veren projeler üreterek çalışması. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sen-De-Gel kurulduğu günden bu yana, Gambiya’daki gönüllü
paydaşı WACC (Women Advencement and Child Care) isimli sivil toplum kuruluşu ile
ortak çalışmalar yapıyor. Ben de buraya, WACC ekibi ile birlikte çalışmak
üzere, Sen-De-Gel’in gönüllü proje koordinatörü olarak geldim. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sen-De-Gel’in neler yaptığını merak ediyorsanız (ki ben gelişmeleri
hem buradan hem de Facebook’daki Sen-De-Gel sayfasından duyuruyor olacağım) web
sitesine göz atabilir ya da link verdiğim haberlere göz atabilirsiniz. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="http://taraf.com.tr/haber/gambiya-da-mutlulugun-resmi.htm"><span style="color: blue;">http://taraf.com.tr/haber/gambiya-da-mutlulugun-resmi.htm</span></a><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span style="color: blue;"><a href="http://gundem.milliyet.com.tr/yardim-etmek-icin-afet-olmasina-gerek-mi-var-/gundem/gundemdetay/03.11.2012/1621125/default.htm">http://gundem.milliyet.com.tr/yardim-etmek-icin-afet-olmasina-gerek-mi-var-/gundem/gundemdetay/03.11.2012/1621125/default.htm</a></span><o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<b>Gönüllü dostlarına
teşekkürler! <o:p></o:p></b></div>
<div class="MsoNormal">
Sanatın ve sanatçının dostu olduğu gibi gönüllünün de dostları
var. Gönüllülüğe kalkışmak iyi hoş da, öyle hop diye yola çıkamıyor insan.
Özellikle de uzak bir diyara gidiyorsanız. Mevcut düzeninizi tamamen
değiştirmeniz, mevcut işinizi bırakmanız, evinizi kapatmanız, gitmeden önce pek
çok hazırlık yapmanız ve bir sürü aşı olup kevgire dönmeniz falan gerekiyor…
İşte bu noktada gönüllü dostları devreye giriyorlar, hepsi de sağ olsun var
olsunlar!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Öncelikle, bana güvenip işlerini teslim ettikleri ve beni
Gambiya’ya gönderdikleri için tüm Sen-De-Gel ailesine teşekkür ediyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Sonra, buradan size seslenmeme olanak tanıyan Toshiba'nın Türkiye temsilcisi TNB Bilgisayar'a! Mevcut laptopumu Orta Amerika’da haşat ettiğim için yeni bir
bilgisayar arayışına girdiğimde, hemen yardımıma koştular ve “madem hayırlı bir
işte kullanılacak, bizim de katkımız olsun” diyerek bana yeni bir bilgisayar
temin ettiler. Minnettarım!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Ayrıca, Gambiyalı çocuklara bir bavul dolusu lolipop
gönderen Sen-De-Gel üyesi sevgili Aytül Tülay Balcı’ya ve Gambiya’ya gelir
gelmez desteklerini esirgemeyen buradaki Türkiye Büyükelçimiz Ali Rıza Özcoşkun’a
çok teşekkür ediyorum. <o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
Önümüzdeki günlerde, buradaki elektrik ve internet durumunun
istikrarına bağlı olarak, Gambiya’daki hayatı anlatıyor olacağım. Şimdilik
hoşçakalın!<o:p></o:p></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Beliz Kudathttp://www.blogger.com/profile/12243625775107165845noreply@blogger.com2