Gambiya’da ikinci ayımı
doldururken bu ülkenin tarihi, sosyo-kültürel ve politik yapısı hakkında
konuşmak için artık kendimi daha donanımlı hissediyorum. İnsanları, adetlerini,
çevreyi tanıdıkça anlatacak çok şey birikiyor. Hatta henüz Gambiya sınırları
dışına çıkıp çevre ülkeleri ziyaret etmemiş olsam da, Gambiya üzerinden Afrika
genelinde birçok hikaye anlatabileceğimi görüyorum. Nasıl derseniz, Gambiyalılar,
ya da burada tanıştığım, Senegalli, Burkina Fasolu, Guinea Bissaulu, Angolalı,
Nijeryalı kim varsa, hepsinin vurgu yaptığı önemli bir nokta var: Afrikalı
olmak. Önce Afrikalı kimlikleri geliyor; ondan sonra ait oldukları kabile.
Gambiyalı, Senegalli ya da Nijeryalı olmak ise en sonda…
Gambiyalılar da diğer
Afrikalılar gibi, kendi tarihlerine ait pek az şey biliyor ve anlatabiliyorlar.
En fazla 3-400 yıl önce ülkelerini sömürgeleştiren devletlerden ve
kabilelerinin hangi bölgede yaşadığından bahsediyorlar. Nedeni ise basit. Ataları,
yüzyıllar boyunca küçük, kabileler halinde bu koskoca kıtanın bir bölgesinden
diğerine, iklim şartlarının elverdiği ölçüde göçüp durmuşlar. Kadim Etiyopya
veya Mali imparatorlukları gibi birkaç ülke/bölgenin dışında genellikle
tarihleri yazıya dökülmemiş. Ve ne zaman ki sömürgeciler gelmiş, o zaman
bugünkü sınırlar çizilmeye başlanmış. Sınırlar çizilmeden çok önce kabileler
birbirleriyle karıştığı, evlendiği, kaynaştığı için aslında örneğin bugün
Senegal’de yaşayan topluluklarla Gambiya’da yaşayanların kökeninde bir
farklılık yok. Mandinkalar, Woloflar, Fulalar tüm bölgeye yayılmış durumda.
Yalnızca Senegalli eski Fransız sömürgesi olduğu için Fransızca, Gambiyalı
İngiliz sömürgesi olduğu için İngilizce konuşuyor, hepsi bu.
Afrika’ya ait en belirgin
ayrım, Sahra üstü ve altı ülkeleri olarak ortaya çıkıyor. Sahra çölünün
üstündeki Fas, Libya, Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkeleri Arap ve Müslüman kimliğini
taşırken hem kültürel hem tarihsel anlamda Sahra altı Afrikasından
ayrılıyorlar. Ben tabi içinde bulunduğum coğrafya itibariyle size, Sahra altı Afrikasını
anlatmaya çalışacağım.
Gambiya ya da Batı Afrika
kıyılarından bahsederken sanırım, ilk anlatılması gereken olgu kölelik.
Özellikle Gambiya Nehri’nin Atlantik Okyanusu’na döküldüğü nokta, yüzyıllar
boyunca Afrika’dan Amerika ve Avrupa’ya gerçekleştirilen köle ticaretinin
merkezi olmuş. Yalnız birçok kişinin tahminlerinin aksine, kölelik Afrika’da
“Batılı Sömürgeciler” aracılığıyla başlamamış. Portekiz, İngiliz, Fransızlar ve
hatta (Doğu Afrika’da) Türkler ve Araplar, bu topraklara elbette doğal
kaynaklardan “faydalanmak” için gelmişler. Geldiklerinde bir bakmışlar ki
kabileler arasında insan ticareti diye bir şey var. “Eh, bundan da faydalanalım
bari” demişler. 300 yıl boyunca İngiliz ve Fransızlar bu bölgeden 3 milyondan
fazla köle taşımış. Onlar gelmeden önce kuzeyden inen Müslüman tacirlerin ve kabilelerin
kendi aralarındaki insan ticaretinin boyutlarını ise bilemiyoruz. Milyonlarca
kölenin kıtalararası ticaretinden sonra İngiltere, 1807’de köleliği
kaldırdığını ilan etmiş. Ancak köleliğin tamamen ortadan kalkması 1900’lerin
başını bulmuş.
Busumbala |
Bugün Gambiya’nın pek çok
köşesinde, hala köleliğin izlerini sürmek mümkün. Bazı yerleşim yerlerinin
isimleri bile, kölelik yüzünden birbirinden ayrı düşmüş aileleri/insanları
yadediyor. Yaşadığım şehir Brikama’nın 15-20 kilometre ötesinde bulunan
“Busumbala” köyü, bu yerleşimler için
yerinde bir örnek. Mandinka dilinde Busumbala, “anasının koynundan koparılmış”
anlamına geliyor. Ama, Gambiya’da
geçmişin kara lekesi köleliği anmak için en önemli yer, başkent Banjul
açıklarındaki James Adası. Bugün, Kunta Kinteh Adası olarak anılan yer, İngiliz
gemilerinin köle taşımak için sığındıkları, Afrika’nın en büyük limanıymış.
"Kökler" dizi, Kunta Kinteh |
Belki yaşı 40 ve üzeri
olanlar, yıllar önce TRT’de de yayınlanmış olan “Kökler” isimli diziyi
anımsarlar…
Aynı isimli kitaptan
esinlenerek çekilmiş olan dizi, Kunta Kinteh isimli bir Gambiyalının, köyünden
kaçırılarak Amerika’ya götürülmesini ve köklerinden koparılışının acıklı
hikayesini, etkileyici bir dille anlatıyordu. Dizinin dünya çapında üne
kavuşmasından sonra, elbette turist çekmek için, adanın adı Kunta Kinteh olarak
değiştirilmiş. Kunta Kinteh, sanılanın aksine kurgu bir karakter değil, gerçek
bir kişi. Ama isterseniz Kunta Kinteh’nin hikayesini, ada ziyaretiyle birlikte,
bir başka yazıda anlatayım…
Gambiya gibi tüm Afrika’da
kölelik, yüzyıllar boyunca devam etmiş. İzleri artık dünyanın dört köşesine
yayılmış durumda. Gambiya’nın komşularından biri olan Guinea Bissau’da
konuşulan dillerden biri olan Creole, bugün başkalaşım geçirmiş olsa da,
Okyanus’un karşı kıyısında, Karayipler ve Brezilya’da konuşulmaya devam ediyor.
Bu akrabalık dolayısıyla Gambiyalılar, -yine bir başka yazının konusu olacak-
Kora sazıyla çalınan özgün müziklerinin yanı sıra, Jamaica’dan dünyaya yayılan
reggea’nin de sıkı takipçileri. Burada “Bu müziği yerinde dinlemek için ölmeden
önce mutlaka Jamaica’ya gitmek istiyorum” diyen pek çok kişi tanıdım.
Kölelik Gambiya’da 1907’de
kaldırılmış ama sömürü düzeni başka biçimlerde devam etmiş. Araplar ve
Portekizlilerden sonra 1500’lerin sonlarında, Senegambia olarak anılan bu
bölgede İngiliz ve Fransızların iktidar mücadelesi başlamış. Yüzyıllar boyunca
Senegal ve Gambiya nehirleri çevresinin hakimiyeti için savaşıp durmuşlar. Nihayet
1889’da, bölgenin bugünkü sınırları şekillenmeye başlamış. Aslında Gambiya
haritasına bakıldığında, hangi bölgenin hangi ülke tarafından işgal edilmiş
olduğunu anlamak mümkün.
Gambiya nehrini çevreleyen ülkenin sınırları, nehrin
okyanusa döküldüğü yerde düz çizgilerle Senegal’den ayrılırken, nehrin
devamında düzensiz olarak akıyor. Malumunuz, cetvelle çizilen sınırlar yaratmak
İngilizler’in adeti. Irak, Suriye gibi ülkelerin sınırlarını gözünüzün önüne
getirin… Bu düz çizgileri takip ederek, yalnızca Afrika kıtasında İngilizlerin elinin
nerelere uzandığını takip edebilirsiniz. Gemisini dolduran kaptan, buraları
çoktan terk etmiş ama Gambiya halen İngiliz Milletler Topluluğu’na bağlı bir
ülke. Ve bugün, çevresindeki pek çok Afrika ülkesi gibi diktatörlükle
yönetiliyor. Günümüz Gambiya yönetimiyle ilgili klasik diktatörlük hikayeleri
anlatabilirim size. Ama bu düzenin halen nasıl ve neden devam ettiğini anlatabilmem
için işe, yalnızca Gambiya’ya değil, tüm Afrika kıtasına, yaklaşık 50 yıldır
devam eden “insani yardım”ları anlatarak başlamam lazım. O da bir başka yazıya…